Radar
Planör
Uçağı icat edenler olarak Amerikalı Wright kardeşler bilinirler. Ancak fikir kendilerinden çıkmamıştı. Sadece daha önce bulunmuş ancak önemi kavranamamış bir buluşu geliştirmekti yaptıkları. Uçuşun asıl babası İngiliz George Cayley'dir. Cayley planörü icat etmiş ancak İngiltere'de birtürlü önemini kavratamamıştı. 1849 yılında dünyada ilk kez havadan ağır bir araçla insan uçuran kişidir. Cayley'den 50 yıl kadar sonra 1903 yılında Uzun mesafelere kesintisiz uçabilmeyi sağlayan Wright Flyer bulunmuştur.
1853 yılında bir uçuş gerçekleştirdi ki bu kendisine uçuşun babası ünvanını kazandırdı. 1852 yılında Mechanics' Magazine dergisinde yetişkin bir insanı taşıyabilen tek kanatlı planörünü tanıttı. Cayley, arabacısı olan John Appleby'i uçması konusunda ikna etti ve ilk defa ipsiz olarak uçurdu. Ancak Appleby ne kadar büyük bir işe imza attığının farkında değildi.
Mürekkep
Bulunan elyazmalarında Calamus ve tüy kalem kullandıkları sanılmaktadır. Romalılar ve Yunanlılar düşüncelerini aktarmak için sadece tabletleri ve kazı kalemlerini kullanmıyorlardı. Bunların yanı sıra mürekkep kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Polio ve Dicskorides`in yazıtlarında mürekkebin formüllerine rastlanmaktadır.
Bizanslılarda kırmızı mürekkep (kutsal mürekkep), imparatorluk yazışmalarında kullanılırdı ancak 470 Fermanı'yla bu mürekkebin özel yazışmalarında kullanılması yasaklandı.
Ortaçağ elyazmalarında, altın ve gümüş yıldızlı çeşitli mürekkeplere rastlanılır. Bu çağda, siyah mürekkep yapımında, özellikle mazı urundan yararlanılırdı. Fakat bu yapım usulü çok ilkeldi ve mürekkep kalitesiz olduğu için, bugün elde bulunan yazmalar ya soluk ya tamamen renksizdir.
18. yüzyılda, mürekkep yapımında bir gelişme görüldü ve daha bilimsel usullere başvuruldu. Yeniçağ'da çok çeşitli ve renk renk mürekkepler ortaya çıktı. Daha sonra dolmakalem mürekkebi, kopya mürekkebi, marka mürekkebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın, gümüş, bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapıldı.
Türkler, 20. yüzyıla kadar, genellikle bezit yağının yakılmasından elde edilen bezir mürekkebini kullandılar. Siyah mürekkep ise, Musul mazısı, sirke, göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içine biraz Arap zamkı katılmasıyla hazırlanılırdı.
Uzun süre, mürekkep yapım usûlleri gizli tutuldu. Her matbaacı, mürekkebini kendi yapıyordu. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacısı Pierre Lorilleux, ilk mürekkep fabrikasını kurdu ve yaptığı mürekkepleri, diğer matbaalara satmaya başladı.
Görünmez Mürekkep
Savaş dönemlerinde, ajanların haber iletimi pek güvenli değildi. Açık yazılmış mektuplar okunabilir, şifreler çözülebilir, telefonlar dinlenebilirdi. Bu yüzden, gizli bilgi aktarmak isteyenler, her zaman görünmez mürekkeplere başvurmuşlardır.
Yazı mürekkebi, günümüzden 6,000 yıl kadar önce Mısır'da bulunduğuna göre gelişi güzel kimselerin okuyamadığı mürekkep de bu tarihlerde bulunmuş olabilir. Bizanslı Philomenes, meşe yazısından elde edilen bir gizli mürekkepten söz etmiştir. George Washington ile Kont Rumford, yazışmalarda bu mürekkebi kullanmışlardır. Bu mürekkebin okunur hale gelmesi için bir dizi kimyasal işlem yapılması gereklidir.
Motorlu Testere
1929 yılında Stihl'de benzinli testere üretimine başladı. aradan geçen süre benzin motorlarının gelişimi ile boyutlarının küçülmesini sağladı. 1950 yılına gelindiğinde ise ilk taşınabilir ve tek kişinin rahatlıkla kullanabileceği motorlu testereyi üretti.
1997 yılında Charles Brathwaite isimli bir ormancı daha güvenli bir şekilde kesim yapabilmek için ormancı mengenesi isminde 3 ayaklı bir alet icat etti. Bu alet sayesinde kütükler 2 kol tarafından sıkılıyor ve boşta kalan kısmında rahat kesim olanağı sağlıyor.
Mikrodalga Fırın
Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi; sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı.
Çaydanlığın içine yerleştirilen bir yumurta o kadar çabuk pişti ki, sonunda görkemli bir şekilde patladı; bu gösteri Spencer'ın buluşunu geliştirme yolunda çalışmaya başlama konusunda Raytheon'u ikna etmeye yetecekti.
Spencer, 8 Ekim 1945'te, "gıda maddelerini işleyen bir yöntem" için patent başvurusu yaptı. Bu buluşun patenti 1950 yılında onaylandı. 1946 yılında Boston'daki bir restorana mikrodalga fırının ilk prototipini yerleştirdi. Prototip başarılı olunca, Raytheon ilk ticari mikrodalga fırınını Radarange adıyla 1947 yılında üretti.
Makas
Logaritma
1590 yılında matematiksel bazı araştırmalar yapmaya koyuldu. Bu araştırmanın temelinde çarpma - bölme işlemlerinin çıkarma-toplama işlemleriyle ifade edilmesi yatıyordu. İşte logaritma bu hesaplamayı kolaylaştırmak amacıyla bulunmuştur. Aynı sıralarda İsviçre'de Napier'dan habersiz bir şekilde Justus Byrgius'da benzer çalışmalar yürütüyordu. Çalışmalar devam ederken 1614 yılında Napier sistemi kusursuz şekilde tamamladı ve sistemi halka açıkladı. Bu durumdan haberdar olan Henry Briggs isimli İngiliz bir matematikçi Napier'ın "e" tabanına bağlı kalınarak hazırlanan logaritma sistemi üzerinde çalıştı. Bu uğraşılar sonunda "e" yerine 10'u kullanarak ondalık logaritma sistemini yarattı.Napier bu arada logaritmik işlemleri yapabilen bir hesap makinası icae etti.
Logaritma hem matematik alanında hem de diğer pek çok alanda önemli gelişmeler olmasını sağlayan bir sistemdi. 1622 yılında sürgülü hesap makinasının icadından tutun mekanik ve elektronik hesap makinalarına hatta bilgisayarlara kadar uzanan bir fayda zinciri sağlamıştır.
Kurşun Kalem
Konserve Kutuları
Konserve Açacağı
Klima
Carrier, 1901'de Cornell Üniversitesi elektrik mühendisliği bölümünden mezun oldu; aynı yıl Temmuz ayında Buffalo'daki Buffalo Forge Company'de çalışmaya başladı. Altı ay içinde şirketin araştırma geliştirme laboratuvarının başına getirildi. Buradaki ilk projelerinden biri, ısıtma bobinlerinden oluşan bir sistemden geçirildiğinde havanın ne kadar ısı soğurabileceğini belirlemekti; bulguları şirketin ısınma giderlerinde binlerce dolar tasarruf sağladı. İlk projelerinden bir başkası da soğutmaya yönelikti.; Brooklyn'de Sackett-Wilhelms Lithographing and Publishing adlı matbaa şirketi, ısı ve nem değişimleri yüzünden kağıdın genleşmesi ve büzüşmesi sonucu baskı sürecinde renklerin donuklaşması gib bir sorun yaşıyordu. Willis H. Carrier; 17 Temmuz 1902'de bu şirket için dünyanın ilk klimasının tasarımlarını tamamladı: Klima, matbaanın ısı ve nem oranını hassasiyetle denetleyen 30 tonluk bir makinaydı.
Carrier, icadını geliştirmeyi sürdürdü ve iki yıl sonra 16 Eylül 1904'te püskürtmeli ilk klima sistemi olan "havayı işlemden geçiren aygıt" için patent başvurusu yaptı. (patent 1906 yılında verildi): Bu sistemde hava, bir fan aracılığıyla aygıtın içine çekiliyor, püskürtülerek soğutuluyor (ya da ısıtılıyor) ve saflığını bozan her türlü yabancı maddeden arıtılması için su bir dizi bölmeden geçiyordu; ardından su yeniden dolaşıma girerken, işlenmiş hava fabrikanın havasını düzenlemek üzere klimadan dışarı veriliyordu. Carrier Engineering ve başka firmaların konut klimaları üretimine geçmesi içinse, 1920'lerin sonunu beklemek gerekecekti.
Kibrit
Kesekağıdı
ABD'deki süpermarketlerde bugün hala kullanılan kare tabanlı kesekağıtlarının patentini ise beş yıl sonra aldı. Aslında kare tabanlı kesekağıtlarını ilk akıl eden kişi Crowell değildi -bu onur 1869 yılında, "dün ya da okul çantası tabanlı kağıt torbayı" icat eden ve "kesekağıdının anası" olarak anılan Margaret Knight'a aittir. Bunun farkında olduğu, Crowell'in patent başvurusunda dile getirdiği şu sözlerden anlaşılır: "Daha önce de içi doldurulduğunda dörtgen biçimini alan kesekağıtlarının yapıldığını biliyorum; ancak, burada anlatılan yöntem, mevcutlarının içinde en basiti ve kullanışlı olanıdır." Patent bürosu başvuruyu kabul etti ve biri yöntemi için, diğeri de uzun bir kağıt tüpünden seri üretimi amacıyla kullanılacak makinesi için olmak üzere, Crowell'e iki patent verdi.
Karasaban
Karakutu
1953'te Warren, Avusturalya Havacılık Araştırma Kurumu'nda uzman bilimadamı olarak, dünyanın ilk jet yolcu uçağı De Haviland Comet'in düşmesinin ardından enkaz incelemelerine katıldı; bir ticaret fuarında gördüğü küçük ses kaydediciyi hatırlayarak, uçağın düşme anında kokpitte neler olduğunu bilmenin çok işe yarayabileceğini düşündü; böylece uçaktaki aygıtların göstergeleri ile pilotun sesini kaydedebilecek bir makine yapmak için kafa yormaya başladı.
Düşüncelerinin ayrıntılı bir teklifini yazıp birkaç farklı ülkenin havacılık yetkililerine gönderdiyse de, ilgilenen kimseyi bulamadı. Ama yılmadan devam etti. Pilotun konuşmalarının yanı sıra, uçağın hız, irtifa ve yönünü kaydedebilen bir prototip yaptı; veriler bir teyp bandı yerine çelik tel üzerine kaydedildiğinden yangınlarda zarar görme olasılığıda düştü.
Warren nihayet 1958'de prototipini, daha önce RAF'ın yüksek bir mevkiinde bulunmuş olan Sir Robert Hardingham'a gösterme fırsatını buldu. Sir Robert o sıralarda Avusturalya Havacılık Kurumu'nu ziyarete gelmişti. Aygıtın potansiyelini farkeden Hardingham'ın İngiltere'ye dönüşünde hareketle savunduğu fikir, Havacılık Bakanlığı'ndan onay aldı; uçuş veri kayıt cihazları daha sonra İngiltere'de zorunlu hale getirilecekti. Bekleneceği gibi, karakutuları zorunlu hale getiren ilk ülke Avusturalya oldu; 1960'ta Queensland'de meydana gelen bir uçak kazasını inceleyen yargıç, tüm uçaklarda uçuş veri kayıt cihazlarının olmasını tavsiye edecekti.
Isıya Dayanıklı Cam
Sonuç olarak firma, evlerde kullanılmak üzere ilk fırına dayanıklı camı geliştirdi. 1915'te Pyrex ticari markası ile piyasaya sürüldü.
Bu ürün, yalnız camıyla değil tasarımıylada yenilikçiydi - 1937 tarihli ilk reklamında Pyrex fırın kabı şöyle tanıtılıyordu: "Bir taşla üç kuş vurmak gibi!" Bu sözlerle, kaseyle kapağının iki ayrı tabak, kapağı kapatıldığında da bir tencere gibi kullanılabileceği anlatılıyordu: "Fırın tenceresi. Çağdaş şık ve kullanışlı... Pyrex marka kaplarda yemeğinizi pişerken görebilirsiniz."
Hesap Makinası
Uzun yıllar boyunca insanlar hesap makinasını Blaise Pascal'ın icat ettiğini düşündüler. Aslında ilk icadı onun yapmadığı, ondan 18 yıl önce hesap yapan bir saat icad eden Wilhelm Schickard'ın yaptığı ortaya çıktı. Alman tarihçi Franz Hammer tarafından bu konuda pekçok belge bulundu. Schickard'ın icadı daha önce bulunmasına karşın Pascal'ın icadından daha gelişmiş özelliklere sahipti. Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini aynı anda yapabiliyordu.1957 yılında belgeler ortaya çıkarıldı ve hesap makinasının gerçek mucidi olarak Schickard tarihe adını yazdırdı..
1820 yılınca Charles Xavier Thomas de Colmar Fransa'da ilk ticari hesap makinasını üretti. Günümüzde kullanılan hesap makinaları o zamanlar kullanılanlardan çok farklıdır. Mekanik sistemler yerine günümüzde mikroişlemcili hesaplayıcılar kullanılıyor.Mikroişlemcinin mucidi olan Jack Kilby bu işlemcileri kullanarak elektronik hesap makinalarını piyasaya sürdü. 1967 yılında ise birkaç arkadaşı ile birlikte ilk portatif hesap makinasını tanıttılar. Kilby ve Japon firması olan Canon 3 yıl sonra ilk ticari cebe sığan hesap makinalarını piyasaya sürdüler. Cebe sığacak kadar küçük olan bu cihazlara Pocketronic ismini vermişlerdi.
Clive Sinclair İngiltere'de 1972 yılında Sinclair Executive adında bir hesap makinası icat etti. Pocketronic'ten daha küçük ebatlardaydı. Bazıları ilk cebe sığan hesap makinası olarak bunu kabul ediyorlar. İki cihaz arasında teknik farklılıklar vardı. Sinclair sonuçları LED bir ekranda gösteriyordu ancak Pocketronic ısıya duyarlı kağıda yansıtıyordu.
Fotokopi Makinesi
Carlson, Amerika'da yaşanan Büyük bunalımdan sonra işini kaybedinceye dek, Bell Telephone Labratories'te araştırmacı mühendis olarak çalışıyordu. Bunun ardından, önce patent avukatlığı yaptı, sonra da New York'taki elektronik firması P.R. Mallory & Co.'nun patent departmanında işe girdi; buradayken dikkatini patent işlerini hızlandırmak için bir kopya makinesi icat etmeye yoğunlaştırdı. New York Halk Kütüphanesi'nde araştırma yaparken Paul Selenyi'nin çeşitli maddelerin elektrik iletkenliğinin ışığa bağlı olarak değiştiğine dair ilkesini keşfetti. Selenyi'nin ilkesini, kopyalamaya uyarladı ve bu değişken iletkenliği, kopya edilecek belgenin sabit bir gölgesine dönüştürmek üzerine deneyler yaptı. 8 Eylül 1938'de elektron fotoğrafçılığı için patent başvurusunu yaptı ve ertesi ay bu süreci başarıyla uygulayarak yaptığı deneyin tarihini ve yerini cam bir levhadan mumlu kağıdın üzerine geçirdi: "10-22-39 Astoria"
Carlson, 20 şirketin kapısını çaldıysa da buluşuyla ilgilenen çıkmadı; ama 1944'te Columbus'taki Battelle Memorial Enstitüsü , bir telif hakkı sözleşmesi altında, fikri geliştirmek için çalışmasını kabul etti. Ronald M Schaffert bu süreci geliştirdi ve sonunda üretim hakları Haloid Corporation'a satıldı; bu şirket , Carlson'ın buluşunun adını Xerography olarak değiştirdi. Haloid şirketi, zerografi ilkesiyle çalışan ilk fotokopi makinesini 1959'da üretti; makine öylesine tutuldu ki, şirket daha sonra adını Xerox Corporation olarak değiştirdi.
Fermuar
Fare kapanı
İlk yaylı kapanı icat eden William Hooker patenti 1894'te aldı ve Out of Sight (Gözden Irak) adıyla pazarladı; logonun ortasındaki "O" harfinin içinden bir fare kafasını uzatmış bakıyordu. (Hooker; 1865 ve 1908 arasında 27 buluşun patentini aldı; ilki çalı budama makasıydı, ama diğer hepsi ya kapılar ya da hayvan tuzaklarıyla ilgiliydi.) Beş yıl sonra, John Mast çok benzer bir aygıt icat etti ve bugün dünyanın en çok satan fare kapanı olduğu söylenen Victor'u pazarlamak için Lititz'de bir fabrika kurdu. (Şimdiki adı Woodstream Corp.) Hooker'ın Out of Sight patentini almasından dört yıl sonra, James Henry Atkinson başka bir fare kapanının patentini aldı. Kapanını bağımsız olarak mı icat ettiğini, yoksa Hooker'ınkinden mi kopyaladığı tartışmaya açıktır;ancak, İngiltere Patent Bürosu'nun 1905'te belirlediği yeni kurallar uyarınca, tümüyle yeni birşey olmasaydı, bu icadın patentini alamayacağı kesindir. Atkinson daha önce de jaluziler, şömineler ve ütülerle ilgili patent başvurusunda bulunmuştu.
Ardından 30 Aralık 1898'de, "fare, sıçan benzeri zararlılar için geliştirilmiş pedallı kapan" ın patentini almak üzere başvuruda bulundu. Bu patent, Atkinson'ın kapanını, Hooker'dan kopyaladığı yolundaki iddiaları zayıflatır; çünkü pedallı kapan, ancak fare kapanın üzerinde koştuğunda harekete geçiyordu.
Sorun, Atkinson'ın Little Nipper adını verdiği klasik fare kapanını tanımlayan daha geliştirilmiş bir versiyon için aldığı 1899 tarihli patentti. Patente göre bu kapan, "konulan yem çekilirse çalışıyordu." Little Nipper, bugün de olduğu gibi, Gwent'teki tel fabrikası Procter Brothers tarafından üretilmişti.
Faks Makinası
Tüm bu çabalar ticari anlamda sonuçsuz kalmıştı. Ticari başarıyı yakalayan ilk faks makinasını ise İtalyan Giovanni Caselli icat etti. Caselli Bain ve Bakewell'in sistemlerini harmanlayarak ortaya yeni bir sistem çıkarmıştı.Pantelgraf adını verdiği buluşun ortaya çıkması 10 yıl sürmüştü. 1861 yılında patentini aldı. Fransız hükümetince kullanılmaya başlandı.
Faks makinasının başlangıçta oldukça başarılı olması telgraf sisteminin korunması adına fazla yaygınlaştırılamadı. Çıkan savaşlar nedeniyle döşenen hatların kullanılamaz hale gelmesiyle faks sistemi uzun süre ortalardan kaybolacaktı. 20. YY'da Alman Alexander Korn fotoelektrik tarama adında bir sistem geliştirdi. Hernekadar yeni bir sistem gibi görünsede mantık aynıydı. Bu sistem sayesinde hertürlü belge gönderilebiliyordu ve sarkaçlara gerek duyulmuyordu. Telefonun yaygınlaşması telgrafın sonunu hazırladı. Böylece faks kullanımı yaygınlaştı ve iş dünyasında çokça kullanılır hale geldi.
Elektrikli Ütü
Henry W. Seely (ABD) ilk defa ütünün taban kısmını ısıtmak için elektrik kullandı ve 1882 de elektrikli ütüyü icat etmiş oldu.Ütü iki karbon tabaka arasında kalan elektrik arkı sayesinde ısıtılıyordu.
1883 yılında ütüyü kablosuz hale getirip daha güvenli bir hale getirdi. Çalışma sistemi günümüzdeki sistemle çok benzerdi. kablonun prize takılması ve ısıtılması gerekiyor, daha sonra prizden çıkarılıp rahatça kullanılabiliyordu. Tüm bunlara karşın, ütü oldukça pahalı ve dayanıksız bir aletti. Elektriğin yeni yeni yaygınlaşması ve satışların düşüklüğü nedeniyle ticari bir başarı elde edemedi.
Ütüler zaman içinde gelişti. 1926 yılında Eldez isimli bir kuru temizleme firması buharlı ütüyü üretti. Fakat geçmişteki başarısızlık bunada yansıdı. İnsanlar henüz bunu kullanamaya hazır değillerdi.. Bu yüzden bir başarı elde edilemedi.
O günlerde beri ütüler çok gelişti. Günümüzde kullanılan ütülerin çok büyük bir kısmı buharlıdır. Üretiminin ilk yapıldığı yıllarda pek ilgi görmesede gerçekten çok yararlı bir özellik olduğu anlaşıldı.
Elektrikli Süpürge
İlk elektrikli süpürge İngiliz Hubert Booth tarafından icat edildi (1871 - 1955) Booth bu icadın ardından British Vacuum Company adlı bir şirket kurdu. (1901) Bu alet yakıtla çalışıyor ve taşıması oldukça zahmetli oluyordu. At arabaları sayesinde taşınan bu alet işçiler tarafından kullanılırdı. Pencerelerden uzatılan bir hortum sayesinde evlerin içinde temizlik yapılabiliyordu. Bu icat çok başarılı olmuştu ve çok iş yaptı.
1908 yılında Murray Spangler bu aletten çok daha hafif bir elektrikli süpürge üretti ve patentini aldı. Bunu üretebilecek mali gücü olmamasından ötürü William Hoover'ın şirketi tarafından üretildi ve piyasaya sürüldü.
Ekmek Kızartma Makinası
1927 yılında ise Charles Strite ilk fırlatmalı ekmek kızartma makinasını üretti. Diğer kızartma makinasına göre daha geliştirilmiş bir modeldi. Çift taraflı kızartma yapabiliyordu. Ayarlanan süre dolduğunda ekmeğin dışarı fırlamasını sağlayan yay serbest kalıyordu. Böylece daha pratik şekilde kızartılmış ekmek yapılabiliyordu.
Dikiş Makinası
Birçok patent alındı ancak hiçbiri ticari bir başarı elde edemedi. 1830 yılında Fransa'da yaşayan Barthelemy Thimmonier ticari başarıyı yakalayan ilk dikiş makşnasının patentini aldı. Zincir dikiş yapabilen bu makinalardan 80 tane yapıldı ve ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu makinaların işlerine zarar vereceğini düşünen bir kısım işçi tüm makinaları talan etti. Thimmonier bu olayın ardından yoksul bir hayat yaşadı.1833 yılında ABD'de Walter Hunt isimli bir mucit tarafından geliştirilen çift dikiş yapabilen makina icat edildi. Hunt bu makinanın patentini almadı. 10 yıl gibi bir süre sonra Elias Howe Jr. Hunt'tın buluşundan habersiz bir çift dikiş makinası buldu ve patentini aldı.
Howe'un eşi aileleri geniş olduğu için geçimlerine katkı olması açısından zengin ailelere dikiş yapıyordu. Howe eşini iş yaparken izlemesi sayesinde dikiş makinası geliştirme fikrini edinmişti. Amerika'da 1846 yılında ürettiği başarılı dikiş makinası için bir üretici bulamadı. İngiltere'ye giden kardeşi Amasa, William Thomas isimli bir korse üreticisi ile anlaştı. Howe makinayı uyarlamak için gittiği İngiltere'de anlaşmazlık yaşayınca beşparasız ABD'ye geri dönmek zorunda kaldı. Howe daha sonra fikrinin kopyalanmış olduğunu farketti. Bu kopyacılara dava açtı ve mahkeme tarafından haklı bulundu. Kendisine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Howe daha sonraları ABD'nin en zenginleri arasına girdi.
Yara bandı
Başlangıçta Dickinson'ın icadı pek tutulmadı, ama 1924'te Johnson & Johnson, bunları rulo yerine kesik şeritler halinde satmaya başlayınca, Band-Aid yara bantlarının evlerin vazgeçilmezleri arasına girmesi çok sürmedi. 1928'de İngiltere'de (Önce varikoz ülser tedavisinde kullanılan) başka bir yapışkanlı bandaj türü icat edildi.
1856'da Thomas Smith, analitik ve farmakolojik kimyager olarak Hull'da bir firma kurdu. Kırk yıl sonra yeğeni Horatio Nelson Smith'i şirketine ortak yaptı ve 1928'de (bugün şirketin tek sorumlusu olarak kalan) Horatio yeni bir elastik yapışkanlı yara bandı icat etti. Yeni ürün tutmadı, ta ki bir cerrah bu yeni sargının, varikoz ülser hastalarına yararlı olacağını bir makalede duyurana dek. Smith akıllılık edip bu makaleyi tıp dünyasından elden ele dolaştırdı. Çok geçmeden bu sargı, Smith & Nephew şirketinin genel kullanım için en çok satılan ürünlerinden biri haline geldi; elastik yara bandı, patentteki tanımı benimseyerek Elastoplast ticari markasını aldı.
Yapışmayan tava
1 Temmuz 1939'da üretime geçebilmek için patent başvurusu yaptı. Patenti aldıktan sonra bu maddeyi koruyucu giysilerin imalatında kullandı.1946 yılına kadar askeri bir sır olarak saklı tutuldu. Halka açıklandığında ise teflon isminin hakları alınmıştı. Patent belgesinde kumaştan tutun, kalıplara dökülebileceğine kadar birçok kullanım alanı belirtilmişti.
1954 yılına kadar kimsenin aklına teflonu tavalarda kullanmak gelmemişti. Marc Gregorie ve eşi Colette, aliminyumun üzreinde ince bir tabaka halinde teflonu kaplamayı başardı. Bu başarının ardından mutfak eşyalarında kullanmaya başladılar ve 1955 yılında Tefal'i kurdular. O zamanlardan beri birçok alanda teflon kullanımına rastlayabiliriz.
Yalan Makinası
Yalan testine sokulacak kişilerin vücuduna 4-6 adet sensör bağlanır ve 'Polygraph' denen bir alet ile bu sensörlerden gelen veriler kayıt altına alınır. Bu veriler sürekli olarak dönen bir kolun kağıt üzerine çizdiği çember şeklindeki grafikleri oluşturur. Sensörler test yapılan kişinin.
* Nefes alış hızı.
* Nabzı.
* Kan basıncı (tansiyonu).
* Terleme miktarı.
gibi verileri kayıt altına alır.Bazı çeşitlerinde insan vücudunun o anki hareketleri bile kayıt altına alınır.
Test edilen kişi cihaza bağlandıktan sonra kişinin normal değerlerinin tesbit edilmesi gerekir. Bu nedenle kişiye basit birkaç soru sorulur ve daha sonra karşılaştırılmak üzere kaydı alınır. Daha sonra doğruluğu test edilecek olan sorular sorulur ve bunlarında kaydı tutulur.
Test yapılırken orada bir uzman bulundurulur ve bu uzman sürekli olarak grafikleri takip eder. Sorulan sorularda değişen grafiklere bakarak nerede yalan söylenildiğini tesbit eder. Kalp atışının hızlanması, tansiyon yükselmesi ve terleme gibi etkenler yalan söylemenin belirtileridir. İyi bir uzman bu belirtiler ışığında yalan söylenilen anı hemen tesbit edebilir.
Tüm bu tesbit ve tecrübelere rağmen yalan makinasından elde edilen veriler kesin olarak kabul edilmez. İnsanların soruları yorumlara şekilleri veya yalan söylerken verdikleri tepkiler değişiklik gösterebilir. Bu yüzden mükemmel değildir.
Turbo Jet
İngiltere'de yaşayan Whittle 1928 yılında uçakların uçmasını sağllayan içten yanmalı motorlar yerine gaz türbini ya da jet tahriki gibi sistemler üzerine bir makale yayınladı. Aradan geçen 1 yıl gibi kısa bir sürede de bu iki fikrinin birleşiminden oluşan jet motoruna güç verilmesi için gaz türbinini kullandı. İcat ettiği ilk turbojet motoru için 1928 yılının Ocak ayında bir patent başvurusu yaptı ve 1931 yılında başvurusu onaylandı.Gerek maddi sıkıntılar gerekse cesaretsizlik nedeni ile 1936 yılına kadar hiçbir atılım gerçekleştirmedi ancak 1937'de bir prototip üretip 12 Nisan'da halka tanıttı.İngiltere'de Whittle sayesinde 1941 yılında Gloster-Whittle E 28/39'u havalandırdılar.
Tüm bunlara rağmen dünyanın ilk turbojet uçağı bu değildi. Almanya'da yaşayan Hans Von Ohain adındaki mucit 1933 yılından beri jet motorları üzerinde çalışmaktaydı ve 1934 yılında yaptığı turbojet motoru için patent almıştı.1939 yılında ise Heinkel He 118'in alt kısmına yerleştirilen jet motoru ile deneme uçuşu yapmışlar ve 3 gün sonra resmi uçuşlarını gerçekleştirmişlerdi.
Whittle ve Ohain birbirlerinden habersizce buluşları üzerinde çalışmışlardı. Her ikisininde Amerika'ya göç etmesi 1987 yılında ortak bir çalışmaya imza atmalarının başlangıcı olacaktı. ABD havacılık ve Uzay Müzesi tarafında her ikiside ödüle layık görüldü.
Trafik Işıkları
Günümüzde kullandığımız modern trafik ışıklarının patenti ise ilk kez 23 Kasım 1923 yılında ABD'de Cleveland'da Garrett Augustus Morgan tarafından alındı. Bu patenti aldıktan kısa bir süre sonra ise patentini General Electric'e sattı.
Tetra Pak
Şirketin araştırmacısı Erik Wallenberg "tetrahedron" biçimli kartonu düşündü; Rausing bunları işlenmiş kağıttan kesintisiz rulolardan oluşturma ve doldurma sürecini icat etti; Rausing'in eşi de, her bir paketin içine hava sızmasın diye, kutuların kesileceği kesintisiz tüpe kapatıcı bir kıskaç yerleştirmeyi düşündü. Bugün bildiğimiz Tetra Klasik böylece ortaya çıktı ve 27 Mart 1944'te patent başvurusu yapıldı.
Tetra Pak ilk kez bir süt kutusu olarak kullanılmış olabilir. Ancak, piyasaya çıkmasından 50 yıl sonra bugün, şirketin kutuları süt ürünlerinin yanı sıra, her türlü sıvı gıda ve içeceğin ambalajlanmasında kullanılıyor: Çorba, meyve suyu, domates salçası, çubuk dondurma ve hatta şarap.
Elektronik Kesme Tahtası
Batmayan Anahtarlık
Görüntülü Şemsiye
Vantilatörlü Kravat
USB Külçe Altın
2500 gr ağırlığındaki bu külçe altın aslında bir USB çoklayıcı. 20 cm uzunluğunda ve 8 adet USB porta sahip. Ek bir güç kaynağına ihtiyaç duyan aletin fiyatı ise 90$.
Dikenli tel
1873 yılında Henry M. Rose'da farklı tipte bir çit teli üretti ve patentini aldı. Joseph Glidden ve birkaç arkadaşı Rose'un çit telini gördü ve buna benzer birşeyler üretebileceklerini düşündüler. Aradan fazla geçmeden Glidden ve Haish gelişmiş birer tür için patent başvurularında bulundular. İlk çağdaş teli Glidden yaptı. Örülmüş iki telin üzerine dikenler direk olarak sarılıyordu. Glidden Haish'e patent konusunda dava açtı ve kazandı. Haish yılmadı ve 1875 yılında S biçiminde bir dikenli tel için patent başvurusu yaptı.Yaptığı bu icat Glidden'ın telinden daha üstün değildi ancak yinede Haish bu icat sayesinde hatırı sayılır bir servet elde etti.
Amerikalı çifçiler her geçen gün arazilerini dikenli teller kullanarak çeviriyorlardı. Sürülerini istedikleri yerlerde otlatan ve tarıma zarar veren sığır tüccarları bu durumdan pek hoşnut değillerdi. Bu yüzden önce dikenli tel kesme olayları başgösterdi. Ardından sırf bu teller yüzünden cinayetler işlenmeye başlandı. Batı'nın yerleşime açılmasıyla bu olaylar son buldu.
Denizaltı
Savaşta kullanılan ilk denizaltı olan American Turtle, David Bushnell tarafından 1775 yılında icat edildi. Bu ahşap tekne, elle yönlendirilen iki uskurla yüzüyordu; ilk kez 1776'da Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda kullanıldıysa da, hedefini batıramadı. Düşman gemisini batıran ilk denizaltı Hunley'dir; H.L. Hunley'nin Amerikan İç Savaş'ı Konfederasyon Ordusu için icat ettiği bu denizaltı, Birlik Ordusu'na ait Houstonic savaş gemisini batırmış, ama bu arada, tüm mürettebatıyla beraber kendiside batmıştı.
Bunun gibi oldukça eski tarihli pek çok denizaltının varlığına karşın, modern denizaltının mucidi J.P. Holland olarak kabul edilir. Holland'ın geliştirdiği tekne, modern bir denizaltının tüm özelliklerini taşıyordu: Silindir biçimli gövde, safra tankları, derinliği ayarlamaya yarayan yatay dümen ve havaya ihtiyaç duymayan güç kaynağı. Bu denizaltı, su altında bataryalarını kullanıyor, yüzeye çıktığında ise içten yanmalı motorla gidiyordu. Holland, 1900'de denizaltısını ABD Deniz Kuvvetleri'ne verdi. 1902'de "denizaltı gemisi"nin patent hakkını aldı ve İngiltere, Hollanda, Rusya ve Japonya için denizaltılar inşaa etmeyi sürdürdü.
Dergiler
Delgi sapına metalden ya da çakmaktaşından yapılma keskin bir uc takılır, uca daha çok basınç uygulamak için, delgiye geçirilmiş ağır bir çakıl taşı aşağı doğru bastırılırdı.
Eski Mısırlılar bizle basit yay delgiyi bir araya getirerek, metal uclu bir matkap geliştirmişlerdi. Dar ya da geniş delikler açmak için farklı büyüklüklerde çeşitli bizler kullanılabiliyordu.
Burgu aletinin vida yivli bir ucu vardır. Az bir çabayla daha derinlere işler ve böylece daha geniş bir delik açar. Vidaların takılacağı deliklere uc açmada kullanılır. Sapın sağa, saat yönüne doğru çevrilmesiyle gerecin içine girer, çıkarmak için ters yöne doğru çevrilmesi gerekir.
Bir türbişonu andıran ve el matkabıyla çevrilen burguda, ucun içeri girmesi sırasında çıkan talaşı dışarı çıkaran yivler vardır. El matkabına takılan tornavida ucu, normal tornavidaya göre daha yüksek bir dönme gücüyle çevrilebilir.
Yay delgiler daha geniş çaplı bir delik açmak ya da kaba gereçleri işlemek için yeterli bir dönme gücünü aktaramaz. Kaldıraçlarla ilgili bilgilerden yararlanılarak, dönme gücünü artırmaya yönelik el matkabı geliştirilmiştir. Bu aletin dirsekli sapı bir manivela gücü sağlar. Dönüş ne kadar geniş olursa, manivela gücü o ölçüde artar. Böylece 30 cm'yi bulan bir delik açılabilir.
Archimedes'in icat ettiği burgulu pompa, eğik düzleme ilişkin kavrayışının bir ürünüydü. Temelde eğik bir eksene sarılmış bir borudan oluşan bu alet, suyu yukarı doğru çekmeye yarıyordu. Aletin dayandığı vida ilkesi, matkap uclarındaancak çok sonraları kullanılmıştır.
Çarklı matkap daha dar alanlarda kolay denetimle çalışmayı sağlayacak biçimde uyarşanmış, sapın dönme gücünü aktarmak için dişli takımları eklenmiştir. Sözgelimi, ana dişli çarkında 20 diş bulunduğunda, ana çarkın her dönüşünde matkap ucu 4 kez döner.
Daktilo
Turri'nin makinesinde her harfin doğrudan kağıt üzerine basılmasını sağlayan minik tokaçlar olduğu anlaşılıyor. Hepsi aynı noktaya vuruş yapabilen harf çubuklarını da büyük olasılıkla ilk kez Xavier Progin icat etti, patentini 1833'te aldı. Çok sayıda üretilen ilk daktiloyu ise bir papaz olan Malling Hansen (Danimarka) 1865'te icat etti. Bu daktilo ilk kez 1870'te üretildi ve skrivekugle (yazar top) adıyla piyasaya sürüldü. Hansen'in skrivekugle'si büyük başarı sağladı ve tüm dünyada satıldı, ama tüm daktiloların standart tasarımına dönüşmedi.
1867'de gazeteci ve editör Christopher Latham Sholes, Carlos Gidden ve Samuel Soule'yle birlikte, John Pratt'in fikrini geliştirdi ve yazı makinesi için patent başvurusu yaptı. Sholes, 1871'de bununla ilgili yenilikler için patent aldı ve bugün tüm dünyada kullanılan "Q" klavyeli ilk daktiloyuicat etti. (Çağdaş daktilo ve bilgisayar klavyelerinin öncüsüdür.) Mart 1873'te Sholes ile iş ortağı James Densmore şirketiyle anlaşma imzaladı; bu isim 1876'da değiştirildiyse de Sholes'ın makinesi Remington No. 1 olarak ününü korudu.
Çengelli İğne
Bazı buluşlar tesadüf eseri, bazıları birşeylerden esinlenilerek bazıları ise yıllar süren uzun çalışmalar sonucu ortaya çıkmaktadır. Çengelli iğne ise Hunt'ın teknik ressamlara olan borçlarını ödeyebilmek için geliştirdiği bir buluştur. Hunt oldukça zeki ve üretken bir mucittir.
Hunt'ın borç yaptığı insanlar ortaya bir iddia atmışlar ve bir tel parçası ile işe yarar bir buluş yapması halinde borçlarını kapatacaklarını ve üzerine para vereceklerini taahhüt etmişler. Hunt'ta bunun üzerine 3 saatlik bir çalışma sonrasında çengelli iğneyi icat etmiş.
Hunt bu icadından sadece ödül olarak aldığı 400$ ile yetinmiştir. Çünkü anlaşma yaptığı kişilere bu icadın patentini devretmek zorunda kalmıştır. Çengelli iğne 150 yılı aşkın bir süredir çok fazla bir değişikliğe uğramadan günümüzde hala kullanılmaktadır.
CD, DVD
Lazer okuyuculu videodisk ve CD, James T. Russell'ın icadı olan optik diskten türemiştir. Russell, vinil plakların pikap iğnesi yüzünden aşınıp yıpranmasından bıkmış ve 1965'te bilgiyi lazerle okunacak şekilde bir disk üzerine kaydetme fikrinin patentini almıştı. Philips firması, Russell'ın fikrini video görüntülerini kaydedecek şekilde genişletti ve 1969'da Klaas Compaan ve Piet Kramer, video uzunçalarını geliştirdi: 30 cm'lik video diskin ilk tanıtımı 1972'de yapıldı ve 1980'de Lazervision adıyla piyasaya sürüldü. Bu arada, 1975'te Philips'in ses üzerine sürdürülen AR-GE çalışmalarını yürüten mühendislerden Lou Ottens, sesi küçük bir optik disk üzerine kaydetmek için çalışmalar yapıyordu: Sony ile ortak geliştirme çalışmasından sonra, 1982'de yaygın olarak kullanılan 4,8 inçlik (12 cm) kompakt diskler piyasaya çıktı; bu buluş daha sonra da CD-ROM olarak bilgisayarlara uyarlandı.
Biliyor Muydunuz?
İlk CD prototipinin boyutu, kayıt süresini 74 dakikaya çıkarmak üzere 4,6 inçten (11,5 cm) 4,8 inçe (12 cm) çıkarılmıştı; çünkü Sony'nin yönetim kurulu başkanı Akio Morita'ya göre bir CD, Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi'nin sığacağı boyutta olmalıydı. Morita, Berlin Filarmoni Orkestırası'nın şefi Herbert von Karajan'ın dostuydu; Karajan'ın yönetiminde seslendirilen bu senfoninin en iyi performans olduğu genel kabul görür. Karajan'a göre CD'lerle karşılaştırıldığında "diğer herşey havacıca" gibi kalmıştı.
Arabalardaki ve portatif CD çalarlardaki sarsıntı önleme sistemi, diskçalar sarsıldığında lazer okuyucunun müziği atlamasını fiziksel olarak önlemez. Bunun yerine, çalan müzik ile lazerin okuması arasında bir gecikme olur, yani makine sarsıldığında en son nereyi okuduğunu hatırlayarak oradan okumaya devam eder. Philips, CD aygıttan çıkarıldığında bile belirli bir süre müziği çalmayı sürdüren bid diskçalarla bu özelliğin tanıtımını yaptı.
Bir milyon satış rakamına ulaşan ilk CD, Dire Straits'in Brother's in Arms adlı albümüdür. (1986)
Çatal, Bıçak
Çatal biçiminde tarım aletleri uzun yıllardan beri kullanılıyor. Bazı medeniyetlerin küçük çatalları dekoratif amaçlı kullandıklarıda biliniyor. Çatalın yemek aracı olarak kullanılması bıçağın yemekte kullanılmasında farklılaşması ile başladı. Başlarda sadece bıçak yemek aracıydı. Kesilir yiyeceğe batırılır ve yenidrdi. Fakat böyle bir yeme şeklinde tek bir bıçak kullanıldığından kesmek oldukça zor oluyordu. Bu nedenle ek bir tutaç ihtiyacı doğdu. Önce 2 uçlu çatallar çıktı ve bıçakla beraber kullanılmaya başladı. 3 - 4 uçlu çatallar daha sonraları ortaya çıkmıştır.
3-4 uçlu çatalların Amerika'da kullanımının yaygınlaşması sonucu bu çatallara yarı kaşık denilmeye başlandı. Zaman içerisinde bunların birçok benzeri üretildi. Kaşık ve çatal'ın birleşiminden oluşan yeni türleri piyasada kullanılmaya başlandı.
Buzdolabı
Soğutmanın ilk yöntemlerini doğa sunmuştur, bu yöntemlerin en çok bilineni, ısının eriyen kare ya da buza aktarımı olmakla birlikte, ayrıca buharlaşma süreci aracılığıyla soğutmadır. Terlememizin nedeni, insan bedeninin buharlaşma yoluyla serinlemesidir. Eski Yunanlılar aynı şekilde yiyeceklerin nemli toprak kaplarda saklanmak yoluyla serin tutulabileceğini keşfetmişti; bu yöntem bugün dünyanın bazı yörelerinde hala kullanılmaktadır. Kimyager William Cullen 1775 gibi erken bir tarihte, doğal buharlaşma sürecini bir adım ileriye taşıyan deneyler gerçekleştirdi ve azaltılmış basınç altında nitrik eteri buharlaştırarak donma derecelerini elde etti.
Yarım yüzyılı aşkın bir süre sonra, makina mühendisi mucit Jacob Perkins, Cullen'ın ilkesini hayata geçiren makinayı yapan ilk kişi oldu.
Perkins, nitrik ve sülfürik eteri azaltılmış basınç altında buharlaştırmakla kalmayıp ortaya çıkan gazı, soğutma sürecinde yeniden buharlaştırılarak kullanılacak şekilde yeniden sıvılaşması için sıkıştırdı; böylece modern bir sıkıştırmalı soğutma sisteminin temel bileşenlerini bir araya getirmiş oldu. Perkins, Londra'da yaşadığı ve çalıştığı için 1834'te bu icadına Amerikan değil İngiliz patenti aldı.
Perkins icadının ticari potansiyelinden yararlanmadı; ancak, bu ilkeler, aynı dönemde hem Amerika (Alexander Twining) hem Avustralya'da (James Harrison) geliştirilen endüstriyel soğutma sistemlerinin önünü açtı.
1850'de her iki ülkede de ticari soğutma tesisleri açılmasına karşın, evlerde kullanıma yönelik ilk buzdolabı ancak 1913'te satışa sunulabildi. Piyasaya sürülen bu ürün ilk kez Chicago'da üretilip satılan Domelre idi. Estetik dezavantajı, soğutma ünitesinin dolabın üstüne takılmış olmasıydı: Bu özelliği yüzünden albenili bir ev eşyasından çok, bir sanayi aygıtına benziyordu.
Poşet Çay
Hazır Kahve
1930'da Brezilya Kahve Enstitüsü, düşen kahve çekirdeği satışlarını hareketlendirebilmek ve biriken stokları eritebilmek için gıda şirketlerini, tadını ve aromasını kaybetmeksizin suda eriyebilen hazır kahve üretiminin yolunu bulmaya çağırdı. Daha önceki denemelerde kahve tüm lezzetini yitirmekteydi. Nestle'nin araştırmacısı Max Mortgenthaler, filtre kahveyi kurutmanın yollarını aramaya başladı ve püskürtmeli kurutma olarak bilinen bir teknik geliştirdi. Demlenmiş bir kahve, ısıtılmış bir kulenin tepesinden püskürtülüyordu; kahve damlacıkları aşağı düşerken kuruyor, aşağıya ulaştığında toz haline gelmiş oluyordu. Mortgenthaler 1937'de tekniğini kusursuz hale getirdi ve ertesi yıl Nestle ilk gerçek hazır kahve olan Nescafe'yi piyasaya sürdü.
Toz halindeki kahvenin işlenerek granül haline getirilmesiyle Mortgenthaler'in ilk yöntemi daha da geliştirildi ve 1964'te Nestle daha üstün, ama daha pahalı olan "dondurarak kurutma" yöntemini icat ederek, 1965'te dondurarak kurutma yöntemiyle üretilmiş ilk hazır kahvesi Nescafe Gold Blend'i piyasaya sürdü.
Mutfak Robotu - Mikser
Chester A. Beach küçük, yüksek hızlı, az enerji harcayan genel elektrik motorları konusunda bir öncüydü ve az enerji harcayan, "minik beygirgücü" adını verdiği ilk elektrik motorunu 1905'te üretti. Elektrik motorlarının küçülmesi bir dizi yeni aygıtta kullanılmalarını sağladı ve Beach 1910'da patentli ilk elektrikli mutfak mikserini pazarlamak için Fred Osius ve L.H. Hamilton ile birlikte, Hamilton Beach Manifactoring firmasıı kurdu. Bununla birlikte, iki yıl önce Hobart Manifacturing'den Herbert Johnson hamur yoğurmaya harcanan emekten tasarruf için bir fırıncı mikseri tasarlamıştı; çok amaçlı mutfak robotlarının önünü açan da mikserin bu ilk örneği olacaktı.
Hobart Manifacturing 1916'da ABD Deniz Kuvvetleri için üretime başladı. Mikser o kadar popüler oldu ki, 1919'da firma, ev kullanımı için de H-5 Mixer adlı bir modelini Troy Metal Product adlı bir yan şirket üzerinden üretmeye başladı. H-5, kendi sabit ayağı ve karıştırma kabıyla ev kullanımına yönelik ilk mikser; ayrıca çırpıcı ile kasenin "gezegen hareketi" denilen bir özellikle zıt yönlerde döndüğü ilk örnektir. H-5 kısa süre sonra KitchenAid adını aldı; bugün hala güçlü bir markadır. 1930'larda Egmont Arens günümüzde tasarım klasikleri arasında kabul edilen daha küçük, daha zarif, daha hafif bir model tasarladı.
1922'de Stephen J. Poplawski kaseye yukarıdan giren çırpıcı/mikser yerine, kasenin dibinde dönen bir bıçak yerleştirerek ilk blender ı icat etti. Bir sonraki büyük adım 1948'de atıldı. Ken Wood bu tarihte ürettiği mikseri geliştirip 1950'de ilk çokamaçlı mutfak robotuna dönüştürdü: Çırpma, eleme, karıştırma, narenciye sıkma, öğütme, ezme, kıyma, soyma, dilimleme ve doğrama işlevlerini bir arada sunan Kenwood Chef. Modern, çok az yer kaplayan, son derece hafif ve ev tipi gıda işlemcilerin ilk örneği, Pierre Verdun'un 1971'de icat ettiği Magimix idi. Fransa'da büyük bir başarı yakalayamadıysa da, Cuisinart markasıyla ABD'de çok popüler oldu.
Işıklı Şiş ve tığlar
Ezan Okuyan kol saati
Satıcı Bekir Berk, saatin 5 vakit ezan okuduğunu ve bir kez ayarlandıktan sonra bir daha ezan vakti ayarlanmasına gerek duyulmadığını söyledi. Berk, “Saat isteğe göre 3 ayrı makamda ezan okuyabiliyor. Ayarlandığı taktirde ezan duası da yapıyor. Dünyadaki 500 önemli şehrin bilgilerinin yer aldığı saat, 75 YTL'ye satılıyor'' dedi.
Bekir Berk, Çin'den ithal edilen saatlere Avrupa'dan izinli gelen Türk işçilerin daha çok ilgi gösterdiğini belirterek, “Gurbetçilerimiz ezan saatlerini bilmek ve ezan sesini duymak için bu saatlerden satın alıyor'' diye konuştu.
Intel'den Devrim Yaratacak İşlemci Teknolojisi
Intel‘deki araştırmacılar tüm güçleriyle işlemcileri daha etkili hale getirmek için çalışıyorlar. Firmadan yapılan son açıklamaya göre bu konuda da çok önemli bir aşama kaydettiler. Bir yılı aşkın süresinde üzerinde çalışılan bu yeni gelişme ile ilgili son haberler özellikle işlemcide kullanılan iletkenleri yakından ilgilendiriyor. Intel‘in uzun süre önce duyurduğu iletken, son çalışmalarla öncekinden çok daha etkili hale getirildi.
Bunun yanı sıra kullanılan silikon alaşımı da geliştirilerek yeni nesil işlemcilerin üretilebilmesini sağlayacak gelişmiş bir teknolojiye ulaşılmış oldu. Intel‘deki araştırmacıların hazırladıkları rapora göre yeni iletken ve yeni silikon alaşımı sayesinde üreticilecek işlemciler, var olan benzerlerinin sadece 10′da 1′i kadar enerjiye ihtiyaç duyacak. Bunun yanı sıra çok daha az ısınan bu materyaller, işlemci soğutması için gerekli soğutma gereksinimlerini azaltabilecek. Firma henüz bu yeni nesil işlemcilerin ne zaman piyasada olabileceğine dair bir bilgi vermedi.
Son Yılların En Önemli Buluşu
İngilizler büyük bir buluşa imza attı.BBC Focus dergisinde yayınlanan haberde, "d3o" olarak isimlendirilen ender malzeme,yavaş yavaş idare edildiğinde esnek oluyor.Ancak,sert bir güç uygulandığında ise süper sert bir materyale dönüşüyor.Mekanik mühendis Richard Palmer ve bir zamanların kimya devi DuPont,bu fikri kayak rampası üzerinde buldular.Palmer,"Ben bir snowboard'çuyum ve darbeleri emebilen ve şekil değiştirmeyen,tekrar eski haline dönebilen bir materyale ihtiyacımız olduğunu düşündüm"dedi.Onun çözümüne göre,2 polimerden oluşan malzemenin ilk polimer şeklini verirken diğeri de darbeyi emiyor.
Darbe emici polimer,hızlı ve yavaş gelen darbelere bağlı olarak,karakteristik özelliğini değiştiriyor.Malzeme kayak eldivenlerinden,bale ayakkabılarına kadar her yerde kullanılıyor. Yakında öncelikle cephedeki askerlerin miğferlerinde kullanılacak malzeme,daha sonra da koruyucu zırh olarak askerlerin vücutlarını koruyacak.
Bebeğinizin Ateşini Tulumundan Öğrenin
Isı etkisi ile renk pigmentleri pembe,mavi ve pastel yeşil renge dönüşüyor.