0 yorum

Radar

İskoçyalı mucit Robert Watson-Watt günümüz radar sisteminin mucidi olarak tarihe geçmiştir. Watson-Watt radarı bulmadan önce buna benzer birçok deneme farklı mucitler tarafından gerçekleştirilmiş ve bazılarının patentleri alınmıştır.Christiyan H. Ismeyer deniz yolculukları sırasında oluşan gemi kazalarını önlemek için kesintisiz radyo dalgaları kullanarak nesnelerin belirlenmesini sağlayan bir sistem geliştirmiş ve 1904 yılında patentini almıştır.1926 yılında ise İskoçyalı John Logie Baird kısa boylu elektromanyetik dalgalar kullanarak nesneleri belirlemeyi başardı. Benzer başka bir buluşsa Alman Rudolf Kühnold'un radyo dalgaları ile nesnelerin saptanmasına yarayan cihazıydı.(1933)
Radar sistemi yalnızca nesnelerin saptanması için değil aynı zamanda ne kadar uzaklıkta olduğunu, hızını ve şeklini belirleyebilen bir cihazdır. Watson-Watt'tan önce sadece nesnelerin tespiti ile ilgili çalışmalar yapılmıştı. Bir nesnenin hem tespiti hemde ne kadar uzaklıkta olduğunu ölçen ilk radarı Watson-Watt 1935 yılında buldu ve patentini aldı. Aynı yıl içinde Hava Savunma tarafından desteklenen bir bilimsel araştırma grubuna dahil edildi. Kendisinden radyo dalgaları ile düşman uçaklarının yok edilip edilemeyeceğine dair rapor istendi. Watson bu konu üzerinde derin araştırmalar yaptıktan sonra bunun mümkün olmadığını ancak radyo dalgaları sayesinde uçakların yer yön ve hız tespitlerinin mümkün olduğunu belirten bir rapor teslim etti. 26 Şubat'ta ilk denemesi başarıyla gerçekleştirildi ve 17 Eylül tarihinde ilk kullanılan radarı üretti.
read more
0 yorum

Planör

İnsanlar uzun yıllar boyunca hep uçmanın hayalini kurdular. Bu hayal uğrunda birçok insan hayatını kaybetti. Farklı birçok araç icat edildi. Bu icatların en kullanışlısı ise günümüzde oldukça yaygın olarak kullanılan uçaklardır.

Uçağı icat edenler olarak Amerikalı Wright kardeşler bilinirler. Ancak fikir kendilerinden çıkmamıştı. Sadece daha önce bulunmuş ancak önemi kavranamamış bir buluşu geliştirmekti yaptıkları. Uçuşun asıl babası İngiliz George Cayley'dir. Cayley planörü icat etmiş ancak İngiltere'de birtürlü önemini kavratamamıştı. 1849 yılında dünyada ilk kez havadan ağır bir araçla insan uçuran kişidir. Cayley'den 50 yıl kadar sonra 1903 yılında Uzun mesafelere kesintisiz uçabilmeyi sağlayan Wright Flyer bulunmuştur.

Cayley'nin havadan ağır uçabilen araçlar yapma merakı 1784'te yapılan model helikopterleri görmesiyle başladı. 1799 yılında ilk sabit kanatlı uçağını yaptı. 1804 yılında küçük bir model uçak üretti ve 1809 yılında orjinal boyutlarında olanını üreterek uçurdu. Uzun yıllar boyunca çeşit çeşit model uçaklar üretti ve bu hevesinden hiçbirzaman vazgeçmedi. Her zaman aklında olan insanlı uçakları yapabilmek için uğraştı ve 1849 yılında yaptığı bir model ile 10 yaşında bir çocuğu uçurabildi. Bu tarihteki havadan ağır bir araçla ilk insanlı uçuş olarak bilinir.

1853 yılında bir uçuş gerçekleştirdi ki bu kendisine uçuşun babası ünvanını kazandırdı. 1852 yılında Mechanics' Magazine dergisinde yetişkin bir insanı taşıyabilen tek kanatlı planörünü tanıttı. Cayley, arabacısı olan John Appleby'i uçması konusunda ikna etti ve ilk defa ipsiz olarak uçurdu. Ancak Appleby ne kadar büyük bir işe imza attığının farkında değildi.
read more
0 yorum

Mürekkep

Milattan önce 2500'lü yıllarda Çin mürekkebi bulunmuştu, aynı zamanda Mısırlılarında mürekkep kullanması aynı zamanlarda bulduklarını göstermektedir. Asur, Mısır ve Yunan Medeniyetlerinden kalan taşlar üzerine yazılmış yazılar, toprak levhalar değişik kalıntılardır. Mısırlıların yeraltındaki mezarlarından çıkarılan mürekkeple yazılmış olan papirüsler de bulunan kanlıntılar arasındadır.

Bulunan elyazmalarında Calamus ve tüy kalem kullandıkları sanılmaktadır. Romalılar ve Yunanlılar düşüncelerini aktarmak için sadece tabletleri ve kazı kalemlerini kullanmıyorlardı. Bunların yanı sıra mürekkep kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Polio ve Dicskorides`in yazıtlarında mürekkebin formüllerine rastlanmaktadır.
Eskiçağ'da sepi ali ve demir tannanlı mürekkepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, elyazmalarını kopya eden sanatçılar tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı parşömenlerde, baş harflerin erguvan rengi (temel maddesi zencefre, cıva sülfür ve kantaşı) mürekkeple yazıldığı görülür.

Bizanslılarda kırmızı mürekkep (kutsal mürekkep), imparatorluk yazışmalarında kullanılırdı ancak 470 Fermanı'yla bu mürekkebin özel yazışmalarında kullanılması yasaklandı.

Ortaçağ elyazmalarında, altın ve gümüş yıldızlı çeşitli mürekkeplere rastlanılır. Bu çağda, siyah mürekkep yapımında, özellikle mazı urundan yararlanılırdı. Fakat bu yapım usulü çok ilkeldi ve mürekkep kalitesiz olduğu için, bugün elde bulunan yazmalar ya soluk ya tamamen renksizdir.

18. yüzyılda, mürekkep yapımında bir gelişme görüldü ve daha bilimsel usullere başvuruldu. Yeniçağ'da çok çeşitli ve renk renk mürekkepler ortaya çıktı. Daha sonra dolmakalem mürekkebi, kopya mürekkebi, marka mürekkebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın, gümüş, bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapıldı.

Türkler, 20. yüzyıla kadar, genellikle bezit yağının yakılmasından elde edilen bezir mürekkebini kullandılar. Siyah mürekkep ise, Musul mazısı, sirke, göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içine biraz Arap zamkı katılmasıyla hazırlanılırdı.

Uzun süre, mürekkep yapım usûlleri gizli tutuldu. Her matbaacı, mürekkebini kendi yapıyordu. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacısı Pierre Lorilleux, ilk mürekkep fabrikasını kurdu ve yaptığı mürekkepleri, diğer matbaalara satmaya başladı.

Görünmez Mürekkep

Savaş dönemlerinde, ajanların haber iletimi pek güvenli değildi. Açık yazılmış mektuplar okunabilir, şifreler çözülebilir, telefonlar dinlenebilirdi. Bu yüzden, gizli bilgi aktarmak isteyenler, her zaman görünmez mürekkeplere başvurmuşlardır.

Yazı mürekkebi, günümüzden 6,000 yıl kadar önce Mısır'da bulunduğuna göre gelişi güzel kimselerin okuyamadığı mürekkep de bu tarihlerde bulunmuş olabilir. Bizanslı Philomenes, meşe yazısından elde edilen bir gizli mürekkepten söz etmiştir. George Washington ile Kont Rumford, yazışmalarda bu mürekkebi kullanmışlardır. Bu mürekkebin okunur hale gelmesi için bir dizi kimyasal işlem yapılması gereklidir.
read more
0 yorum

Motorlu Testere

İlk üretilen motorlu zincir testere günümüzde kullanılanlardan çok farklıydı. En büyük farkı taşınabilir olmamasıydı. 1926 yılında Andreas Stihl tarafından icat edilen testere kereste üreticilerinin ve hızarların işlerini büyük ölçüde kolaylaştırdı.İlk üretilen bu testere elektrik ile çalışıyordu. 1 yıl sonrasında Emil Lerp tarafından benzinle çalışan farklı bir modeli geliştirildi. Testerenin ilk tanıtımı Almanya'nın ormanlık bölgesi yoğun olan Thuringia'da yapıldı. Lerp tanıtım yaptığı bu bölgede testerenin pazarlanması amacı ile Dolmar GmbH adlı şirketini kurdu ve ilk ürettiği testereye buluşu yaptığı dağın adını verdi.

1929 yılında Stihl'de benzinli testere üretimine başladı. aradan geçen süre benzin motorlarının gelişimi ile boyutlarının küçülmesini sağladı. 1950 yılına gelindiğinde ise ilk taşınabilir ve tek kişinin rahatlıkla kullanabileceği motorlu testereyi üretti.

1997 yılında Charles Brathwaite isimli bir ormancı daha güvenli bir şekilde kesim yapabilmek için ormancı mengenesi isminde 3 ayaklı bir alet icat etti. Bu alet sayesinde kütükler 2 kol tarafından sıkılıyor ve boşta kalan kısmında rahat kesim olanağı sağlıyor.
read more
0 yorum

Mikrodalga Fırın

Percy LeBaron Spencer'ın mikrodalgaların mutfakta kullanım potansiyelini, cebindeki çikolatalı fıstıklı gofreti erimiş halde bulduğunda keşfettiği söylenir; mikrodalga yayan ve magnetron adı verilen bir aygıtın önünden az önce geçmiş ve çikolatayı eriten şeyin o olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. İçi boş magnetron, 1940'ların başlarında, Sir John Randall ve Dr. H.A.H. Boot adlı fizikçiler tarafından, uçak radarlarında kullanılacak mikrodalga üretme aracı olarak geliştirilmişti; İki fizikçi, icatlarının patentini 1947'de alacaktı. Bu yeni radar teknolojisi, savaş dönemi müttefiki ABD ile paylaşıldı; Başkan Roosevelt, kavite magnetronunun taktik öneminin çok iyi farkına vararak, onu "Kıyılarımıza ulaşmış en iyi kargo" olarak tanımladı.

Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi; sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı.

Bugün artık ısı yayımından çok, moleküllerin ayrımıyla gerçekleştiği bilinen mikrodalga ışının ısıtma etkisini fark eden Spencer araştırmasını daha da derinleştirdi. Mikrodalga ışının önüne bir torba mısır koydu ve saniyeler sonra bir torba patlamış mısır elde etti. Ardından, çaydanlığın yan tarafına bir delik açıp magnetrondan çıkan mikrodalga ışınını deliğin içine yönlendirerek dünyanın ilk mikrodalga fırınını yarattı.

Çaydanlığın içine yerleştirilen bir yumurta o kadar çabuk pişti ki, sonunda görkemli bir şekilde patladı; bu gösteri Spencer'ın buluşunu geliştirme yolunda çalışmaya başlama konusunda Raytheon'u ikna etmeye yetecekti.

Spencer, 8 Ekim 1945'te, "gıda maddelerini işleyen bir yöntem" için patent başvurusu yaptı. Bu buluşun patenti 1950 yılında onaylandı. 1946 yılında Boston'daki bir restorana mikrodalga fırının ilk prototipini yerleştirdi. Prototip başarılı olunca, Raytheon ilk ticari mikrodalga fırınını Radarange adıyla 1947 yılında üretti.
read more
0 yorum

Makas

Makas günümüzden 3000 yılı aşkın bir süre önce, aynı sıralarda çeşitli yerlerde ortaya çıktı. İlk makaslar, kesici ağızları bir yay yardımıyla açılan maşaları andırıyordu. Günümüzün makaslarıysa daha rahat ve kolay kullanımı sağlayan eksen ve kaldıraç ilkesine göre çalışmaktadır.
read more
0 yorum

Logaritma

Logaritmanın mucidi olarak John Napier kabul ediliyor. Doğum yeri kesin olarak bilinmiyor fakat Balfron^da, Merchiston Şatosu'nda ya da Stirlinshire'da doğmuş olabileceği tahmin ediliyor.John Napier çok başarılı bir matematikçidir şüphesiz. Ancak 13 yaşındayken okulunu Avrupa'yı gezmek için terketmiştir. 18 yaşına geldiğinde ailesine ait şatonun birkısmı kendisine kaldı. Bunun üzerine İskoçya'ya geri döndü ve kendini edebi, bilimsel akademik araştırmalara adadı. İspanyol kralına karşı koyabilmek için birkaç savaş aracı icat etti ancak hayata geçirmesine gerek kalmadı.

1590 yılında matematiksel bazı araştırmalar yapmaya koyuldu. Bu araştırmanın temelinde çarpma - bölme işlemlerinin çıkarma-toplama işlemleriyle ifade edilmesi yatıyordu. İşte logaritma bu hesaplamayı kolaylaştırmak amacıyla bulunmuştur. Aynı sıralarda İsviçre'de Napier'dan habersiz bir şekilde Justus Byrgius'da benzer çalışmalar yürütüyordu. Çalışmalar devam ederken 1614 yılında Napier sistemi kusursuz şekilde tamamladı ve sistemi halka açıkladı. Bu durumdan haberdar olan Henry Briggs isimli İngiliz bir matematikçi Napier'ın "e" tabanına bağlı kalınarak hazırlanan logaritma sistemi üzerinde çalıştı. Bu uğraşılar sonunda "e" yerine 10'u kullanarak ondalık logaritma sistemini yarattı.Napier bu arada logaritmik işlemleri yapabilen bir hesap makinası icae etti.

Logaritma hem matematik alanında hem de diğer pek çok alanda önemli gelişmeler olmasını sağlayan bir sistemdi. 1622 yılında sürgülü hesap makinasının icadından tutun mekanik ve elektronik hesap makinalarına hatta bilgisayarlara kadar uzanan bir fayda zinciri sağlamıştır.
read more
0 yorum

Kurşun Kalem

Kurşun Kalem 1790'larda birbirinden habersiz mucitler tarafından Fransa'da ve Avusturya'da icat edildi. Kurşun Kalem yapımcıları çok geçmeden, "kurşun'un iki bileşeni grafit ve kilin farklı oranlarda kullanılmasıyla farklı sertlikte kalemler üretilebileceğini buldular.
read more
0 yorum

Konserve Kutuları

Yiyecekleri uzunca bir süre saklamak için, yüksek derecede ısıtarak içindeki zararlı bakterileri öldürdükten sonra hava geçirmeyecek bir kabın içine koymaya dayanan tekniği, Fransız Nicholas Appert 1810'da kusursuzlaştırdı. Ağzı mantarla kapatılmış cam kavanozlar kullanan Appert'ten sonra, 1811'de Donkin ve Hail adlı iki İngiliz, vakumlu kalay konserve kutuların kullanımını başlattı, ilk konserve fabrikasını kurdular
read more
0 yorum

Konserve Açacağı

İlk konservelerin çekiç ve keskiyle açılması gerekirken, Yates adlı İngiliz Mucit, 1855'te kıvrık tırnak biçiminde bir konserve açacağı geliştirdi. Aletin sapını aşağı yukarı hareket ettirme yoluyla, ağız bölümünün konserve kapağının kenarını çepeçevre kesmesi sağlanıyordu. Açacaklar konserve sığır etiyle beraber hediye olarak verildiği için, ağzın üst bölümü bir boğa başı biçiminde yapılmıştı.
read more
0 yorum

Klima

Yapay havalandırma ve yapay soğutma sistemleri artık çağlardan beri kullanılıyor:Eskiden insanlar kapı girişlerine ıslak hasırlar asarak ya da konutlarını(hava akımlarını, evin içine girmeden önce avludaki fıskiyelerin arasından geçirmek yoluyla) serinlik sağlayacak şekilde tasarlayarak çözüm arıyorlardı. 19. yüzyıla gelindiğinde, havayı serinletmek için buzun önüne vantilatörler yerleştirilmeye başlanmıştı; ama Willis H. Carrier'in icadı olan bilimsel olarak tasarlanmış ilk klima için 1902'yi beklemek gerekti.

Carrier, 1901'de Cornell Üniversitesi elektrik mühendisliği bölümünden mezun oldu; aynı yıl Temmuz ayında Buffalo'daki Buffalo Forge Company'de çalışmaya başladı. Altı ay içinde şirketin araştırma geliştirme laboratuvarının başına getirildi. Buradaki ilk projelerinden biri, ısıtma bobinlerinden oluşan bir sistemden geçirildiğinde havanın ne kadar ısı soğurabileceğini belirlemekti; bulguları şirketin ısınma giderlerinde binlerce dolar tasarruf sağladı. İlk projelerinden bir başkası da soğutmaya yönelikti.; Brooklyn'de Sackett-Wilhelms Lithographing and Publishing adlı matbaa şirketi, ısı ve nem değişimleri yüzünden kağıdın genleşmesi ve büzüşmesi sonucu baskı sürecinde renklerin donuklaşması gib bir sorun yaşıyordu. Willis H. Carrier; 17 Temmuz 1902'de bu şirket için dünyanın ilk klimasının tasarımlarını tamamladı: Klima, matbaanın ısı ve nem oranını hassasiyetle denetleyen 30 tonluk bir makinaydı.
Carrier, icadını geliştirmeyi sürdürdü ve iki yıl sonra 16 Eylül 1904'te püskürtmeli ilk klima sistemi olan "havayı işlemden geçiren aygıt" için patent başvurusu yaptı. (patent 1906 yılında verildi): Bu sistemde hava, bir fan aracılığıyla aygıtın içine çekiliyor, püskürtülerek soğutuluyor (ya da ısıtılıyor) ve saflığını bozan her türlü yabancı maddeden arıtılması için su bir dizi bölmeden geçiyordu; ardından su yeniden dolaşıma girerken, işlenmiş hava fabrikanın havasını düzenlemek üzere klimadan dışarı veriliyordu. Carrier Engineering ve başka firmaların konut klimaları üretimine geçmesi içinse, 1920'lerin sonunu beklemek gerekecekti.
read more
0 yorum

Kibrit

Günümüzdekullandığımız kibrit 1827'de İngiliz kimyacı John Walter tarafından icat edildi. İlk kibrit çöpleri, ucuna kimyasal bir karışım sürülmüş tahta kıymıklar biçimindeydi ve ucun bir zumpara kağıdına sürülmesiyle elde edilen ısıyla tutuşturuluyordu. O dönemde Batı ülkelerinde bu kibritlere "Işık Saçan" anlamında "Sabah Yıldızı" adı verilmişti.
read more
0 yorum

Kesekağıdı

Luther Childs Crowell (ABD) çocukken kağıtlara çok düşkündü; komşularının onu sık sık saatlerce oturup kağıtları farklı biçimlerde katlayarak çeşitli biçim ve tasarımlar yaparken gördükleri söylenir. Ne var ki, ilk buluşunun kağtla hiçbir ilgisi yoktu. 1862 yılında "uçuş makinası" için patent almıştı. Yine de, çocukluğundan beri tutkusu olan alana dönmesi çok sürmedi ve 1867'de bir kesekağıdının ağzını, doldururken açık tutacak, sonrada hava almayacak şekilde kapanmasını sağlayacak ince metal şeritlerin kullanımıyla ilgili patenleri aldı.

ABD'deki süpermarketlerde bugün hala kullanılan kare tabanlı kesekağıtlarının patentini ise beş yıl sonra aldı. Aslında kare tabanlı kesekağıtlarını ilk akıl eden kişi Crowell değildi -bu onur 1869 yılında, "dün ya da okul çantası tabanlı kağıt torbayı" icat eden ve "kesekağıdının anası" olarak anılan Margaret Knight'a aittir. Bunun farkında olduğu, Crowell'in patent başvurusunda dile getirdiği şu sözlerden anlaşılır: "Daha önce de içi doldurulduğunda dörtgen biçimini alan kesekağıtlarının yapıldığını biliyorum; ancak, burada anlatılan yöntem, mevcutlarının içinde en basiti ve kullanışlı olanıdır." Patent bürosu başvuruyu kabul etti ve biri yöntemi için, diğeri de uzun bir kağıt tüpünden seri üretimi amacıyla kullanılacak makinesi için olmak üzere, Crowell'e iki patent verdi.
On yıl sonra, baskıdan çıkan gazeteleri katlayan bir makina icat etti. Bunu ilk kullanan Boston Herald gazetesi oldu. Bundan iki yıl sonra,daha önce farkında olmadanonun patent haklarını çiğnemiş olan R. Hoe firmasında çalışmaya başladı. Crowell'in fikirlerinin potansiyelini farkeden firma, çiğnediği patnet haklarından gelen telif haklarını ödemiş ve matbaa ve gazete sektöründe yeni buluşlar yapması için onu işe almıştır.
read more
0 yorum

Karasaban

Karasaban milattan önce 2000 dolaylarında, çiftçilerin binlerce yıl kullanmış oldukları basit çapalardan ve kazı sırıklarından geliştirildi. Çeşitli parçalarının biçim ve boyut olarak adım adım değiştirilmesi ile, tek bir işlemde toprağı yarmayı, sökmeyi ve alt-üst etmeyi sağlayan bir alet haline getirildi.
read more
0 yorum

Karakutu

"Karakutu" ile aynı çağrışımı yapmasada, uçuş veri kayıt cihazlarına "turuncu kutu" demek daha doğru olurdu; ne de olsa, kolayca bulunabilmeleri amacıyla hemen göze çarpan portakal renkli kutulara yerleştiriliyorlar. Uçuş verilerini kaydetmenin bir kaza durumunda oynadığı hayati rol bugün herkesçe kabul edilse de, David Warren 1950'lerde bu fikirle ortaya çıktığında neredeyse kimseyi icadının faydasına inandıramamıştı.

1953'te Warren, Avusturalya Havacılık Araştırma Kurumu'nda uzman bilimadamı olarak, dünyanın ilk jet yolcu uçağı De Haviland Comet'in düşmesinin ardından enkaz incelemelerine katıldı; bir ticaret fuarında gördüğü küçük ses kaydediciyi hatırlayarak, uçağın düşme anında kokpitte neler olduğunu bilmenin çok işe yarayabileceğini düşündü; böylece uçaktaki aygıtların göstergeleri ile pilotun sesini kaydedebilecek bir makine yapmak için kafa yormaya başladı.

Düşüncelerinin ayrıntılı bir teklifini yazıp birkaç farklı ülkenin havacılık yetkililerine gönderdiyse de, ilgilenen kimseyi bulamadı. Ama yılmadan devam etti. Pilotun konuşmalarının yanı sıra, uçağın hız, irtifa ve yönünü kaydedebilen bir prototip yaptı; veriler bir teyp bandı yerine çelik tel üzerine kaydedildiğinden yangınlarda zarar görme olasılığıda düştü.

Warren nihayet 1958'de prototipini, daha önce RAF'ın yüksek bir mevkiinde bulunmuş olan Sir Robert Hardingham'a gösterme fırsatını buldu. Sir Robert o sıralarda Avusturalya Havacılık Kurumu'nu ziyarete gelmişti. Aygıtın potansiyelini farkeden Hardingham'ın İngiltere'ye dönüşünde hareketle savunduğu fikir, Havacılık Bakanlığı'ndan onay aldı; uçuş veri kayıt cihazları daha sonra İngiltere'de zorunlu hale getirilecekti. Bekleneceği gibi, karakutuları zorunlu hale getiren ilk ülke Avusturalya oldu; 1960'ta Queensland'de meydana gelen bir uçak kazasını inceleyen yargıç, tüm uçaklarda uçuş veri kayıt cihazlarının olmasını tavsiye edecekti.
read more
0 yorum

Isıya Dayanıklı Cam

Bugün fırına dayanıklı cam tencereleri çok kanıksamış olabiliriz, ama bir zamanlar fırına cam tabak koymayı düşünmek bile ahmaklık sayılabilirdi. Hatta ısıya dayanıklı cam geliştirildikten sonra dahi, bununla yemek pişirmek öyle akıl almaz görünüyordu ki, Pyrex fırın ürünleri neredeyse kaza eseri doğabildi.

19. yüzyılın sonlarına doğru, Otto Friederich Schott, Carl Zeiss ve Ernst Abbe (Almanya) , Jena'da Glastechnische Versuchsanstalt adını verdikleri, cam ürünlerinde uzmanlaşacak bir fabrika kurdular. Fabrika yüksek kalitede mercek, mikroskop, dürbün vb. optik ürünlerle ünlendi. Daha sonra Schott ve Assoceates Jena Glassworks adını alacak ve 1919'dan itibaren de Carl Zeiss vakfının bünyesine katılacaktı. 1884 yılında bu üçlü, ana bileşenler olan boron oksit ve silisyumdan ötürü borosilikat cam olarak bilinen, ısıya ve kimyasal maddeye dayanıklı yeni bir cam çeşidi üretti.
Derken 1912'de, Corning Glass'dan J.T. Littleton, Eugene Sullivan ve William Taylor, Almanların borosilikat camını Nonex adlı ısıya dayanıklı cam olarak geliştirdiler; bu ürün önce sadece sanayi amaçlı kullanıldı. Rivayete göre bu camı fırında yemek pişirmekte kullanma düşüncesi 1913 yılında şöyle doğmuş: Corning teknisyenlerinden birinin eşi, Nonex marka bir akümülatör kavanozu içinde kek pişirmiş.

Sonuç olarak firma, evlerde kullanılmak üzere ilk fırına dayanıklı camı geliştirdi. 1915'te Pyrex ticari markası ile piyasaya sürüldü.

Bu ürün, yalnız camıyla değil tasarımıylada yenilikçiydi - 1937 tarihli ilk reklamında Pyrex fırın kabı şöyle tanıtılıyordu: "Bir taşla üç kuş vurmak gibi!" Bu sözlerle, kaseyle kapağının iki ayrı tabak, kapağı kapatıldığında da bir tencere gibi kullanılabileceği anlatılıyordu: "Fırın tenceresi. Çağdaş şık ve kullanışlı... Pyrex marka kaplarda yemeğinizi pişerken görebilirsiniz."
read more
0 yorum

Hesap Makinası

İskoçyalı John Napier çarpma - bölme ve toplama - çıkarma arasında bağlantılar kurdu. Kurduğu bu bağlantılar mekanik hesap yapma makinalarının temelini attı.

Uzun yıllar boyunca insanlar hesap makinasını Blaise Pascal'ın icat ettiğini düşündüler. Aslında ilk icadı onun yapmadığı, ondan 18 yıl önce hesap yapan bir saat icad eden Wilhelm Schickard'ın yaptığı ortaya çıktı. Alman tarihçi Franz Hammer tarafından bu konuda pekçok belge bulundu. Schickard'ın icadı daha önce bulunmasına karşın Pascal'ın icadından daha gelişmiş özelliklere sahipti. Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini aynı anda yapabiliyordu.1957 yılında belgeler ortaya çıkarıldı ve hesap makinasının gerçek mucidi olarak Schickard tarihe adını yazdırdı..

1820 yılınca Charles Xavier Thomas de Colmar Fransa'da ilk ticari hesap makinasını üretti. Günümüzde kullanılan hesap makinaları o zamanlar kullanılanlardan çok farklıdır. Mekanik sistemler yerine günümüzde mikroişlemcili hesaplayıcılar kullanılıyor.Mikroişlemcinin mucidi olan Jack Kilby bu işlemcileri kullanarak elektronik hesap makinalarını piyasaya sürdü. 1967 yılında ise birkaç arkadaşı ile birlikte ilk portatif hesap makinasını tanıttılar. Kilby ve Japon firması olan Canon 3 yıl sonra ilk ticari cebe sığan hesap makinalarını piyasaya sürdüler. Cebe sığacak kadar küçük olan bu cihazlara Pocketronic ismini vermişlerdi.

Clive Sinclair İngiltere'de 1972 yılında Sinclair Executive adında bir hesap makinası icat etti. Pocketronic'ten daha küçük ebatlardaydı. Bazıları ilk cebe sığan hesap makinası olarak bunu kabul ediyorlar. İki cihaz arasında teknik farklılıklar vardı. Sinclair sonuçları LED bir ekranda gösteriyordu ancak Pocketronic ısıya duyarlı kağıda yansıtıyordu.
read more
0 yorum

Fotokopi Makinesi

Chester F. Carlson 1906 yılında doğduğunda karbon kağıdı ya da ozalit gibi çeşitli çoğaltma yöntemleri icat edilmişti. 1903'te George C. Beidler Rektigraf adlı ilk fotokopi makinesini icat etti, ama bu işlem aslında belgelerin baskısını yapmaktan ibaretti ve tutulmadı. 19038'de Carlson elektron fotoğrafçılığı adını verdiği yöntemi bulana dek belgeler elektrostatik olarak çoğaltılamıyordu.

Carlson, Amerika'da yaşanan Büyük bunalımdan sonra işini kaybedinceye dek, Bell Telephone Labratories'te araştırmacı mühendis olarak çalışıyordu. Bunun ardından, önce patent avukatlığı yaptı, sonra da New York'taki elektronik firması P.R. Mallory & Co.'nun patent departmanında işe girdi; buradayken dikkatini patent işlerini hızlandırmak için bir kopya makinesi icat etmeye yoğunlaştırdı. New York Halk Kütüphanesi'nde araştırma yaparken Paul Selenyi'nin çeşitli maddelerin elektrik iletkenliğinin ışığa bağlı olarak değiştiğine dair ilkesini keşfetti. Selenyi'nin ilkesini, kopyalamaya uyarladı ve bu değişken iletkenliği, kopya edilecek belgenin sabit bir gölgesine dönüştürmek üzerine deneyler yaptı. 8 Eylül 1938'de elektron fotoğrafçılığı için patent başvurusunu yaptı ve ertesi ay bu süreci başarıyla uygulayarak yaptığı deneyin tarihini ve yerini cam bir levhadan mumlu kağıdın üzerine geçirdi: "10-22-39 Astoria"

Carlson, 20 şirketin kapısını çaldıysa da buluşuyla ilgilenen çıkmadı; ama 1944'te Columbus'taki Battelle Memorial Enstitüsü , bir telif hakkı sözleşmesi altında, fikri geliştirmek için çalışmasını kabul etti. Ronald M Schaffert bu süreci geliştirdi ve sonunda üretim hakları Haloid Corporation'a satıldı; bu şirket , Carlson'ın buluşunun adını Xerography olarak değiştirdi. Haloid şirketi, zerografi ilkesiyle çalışan ilk fotokopi makinesini 1959'da üretti; makine öylesine tutuldu ki, şirket daha sonra adını Xerox Corporation olarak değiştirdi.
read more
0 yorum

Fermuar

ABD'li mühendis Whitcomb Judson'un 1891'de icat ettiği ilk fermuar, kayıcı bir parçayı çekerek birbirine kilitlenen sıralı çengel ve ilmiklerden oluşuyordu. Metal dişlerin kayıcı parçayla birbirine geçirildiği günümüzün fermuarlarını ise Gideon Sundback geliştirerek 1914'te patenti aldı.
read more
0 yorum

Fare kapanı

Fare kapanı, yüzlerce yıl mucitlerin beceri sınırlarını zorlayıp durmuştu, ama 19. yüzyıl ortalarından itibaren yalnız ABD'de 4 bini aşkın fare kapanı patenti verilecekti. Klasik şekli, çüzgü filmlerin ölümsüzleştirdiği ve icadından beri geçen yüzyılı aşkın süredir hala günlük kullanımda olan yaylı tuzak, yani kapandır.

İlk yaylı kapanı icat eden William Hooker patenti 1894'te aldı ve Out of Sight (Gözden Irak) adıyla pazarladı; logonun ortasındaki "O" harfinin içinden bir fare kafasını uzatmış bakıyordu. (Hooker; 1865 ve 1908 arasında 27 buluşun patentini aldı; ilki çalı budama makasıydı, ama diğer hepsi ya kapılar ya da hayvan tuzaklarıyla ilgiliydi.) Beş yıl sonra, John Mast çok benzer bir aygıt icat etti ve bugün dünyanın en çok satan fare kapanı olduğu söylenen Victor'u pazarlamak için Lititz'de bir fabrika kurdu. (Şimdiki adı Woodstream Corp.) Hooker'ın Out of Sight patentini almasından dört yıl sonra, James Henry Atkinson başka bir fare kapanının patentini aldı. Kapanını bağımsız olarak mı icat ettiğini, yoksa Hooker'ınkinden mi kopyaladığı tartışmaya açıktır;ancak, İngiltere Patent Bürosu'nun 1905'te belirlediği yeni kurallar uyarınca, tümüyle yeni birşey olmasaydı, bu icadın patentini alamayacağı kesindir. Atkinson daha önce de jaluziler, şömineler ve ütülerle ilgili patent başvurusunda bulunmuştu.

Ardından 30 Aralık 1898'de, "fare, sıçan benzeri zararlılar için geliştirilmiş pedallı kapan" ın patentini almak üzere başvuruda bulundu. Bu patent, Atkinson'ın kapanını, Hooker'dan kopyaladığı yolundaki iddiaları zayıflatır; çünkü pedallı kapan, ancak fare kapanın üzerinde koştuğunda harekete geçiyordu.

Sorun, Atkinson'ın Little Nipper adını verdiği klasik fare kapanını tanımlayan daha geliştirilmiş bir versiyon için aldığı 1899 tarihli patentti. Patente göre bu kapan, "konulan yem çekilirse çalışıyordu." Little Nipper, bugün de olduğu gibi, Gwent'teki tel fabrikası Procter Brothers tarafından üretilmişti.
read more
0 yorum

Faks Makinası

İskoçya'da yaşamını sürdüren Alexander Bain 27 Kasım 1843 yılında ilk faks makinası (faksimil) için patent başvurusunda bulundu. Bain'in tasarladığı faks makinası ana hatlarıyla günümüzde kullanılan sisteme benzemektedir. Belgenin beyaz ve siyah kısımlarının tanımlanarak iletilmesi ilkesine dayanıyordu. İletken bir madde üzerinde elektriksel olarak haritalama işlemi için sarkaçlar kullanılmasını önermiş fakat bu sistemi hiçbir zaman uygulayamamıştır. 1848 yılında İngiltere'de bir fizikçi (Frederick Bakewell) daha geliştirilmiş bir versiyonu için patent aldı. Yine İngiltere'de halka açık bir sergide ilk defa bir belge iletimini gerçekleştirdi.

Tüm bu çabalar ticari anlamda sonuçsuz kalmıştı. Ticari başarıyı yakalayan ilk faks makinasını ise İtalyan Giovanni Caselli icat etti. Caselli Bain ve Bakewell'in sistemlerini harmanlayarak ortaya yeni bir sistem çıkarmıştı.Pantelgraf adını verdiği buluşun ortaya çıkması 10 yıl sürmüştü. 1861 yılında patentini aldı. Fransız hükümetince kullanılmaya başlandı.

Faks makinasının başlangıçta oldukça başarılı olması telgraf sisteminin korunması adına fazla yaygınlaştırılamadı. Çıkan savaşlar nedeniyle döşenen hatların kullanılamaz hale gelmesiyle faks sistemi uzun süre ortalardan kaybolacaktı. 20. YY'da Alman Alexander Korn fotoelektrik tarama adında bir sistem geliştirdi. Hernekadar yeni bir sistem gibi görünsede mantık aynıydı. Bu sistem sayesinde hertürlü belge gönderilebiliyordu ve sarkaçlara gerek duyulmuyordu. Telefonun yaygınlaşması telgrafın sonunu hazırladı. Böylece faks kullanımı yaygınlaştı ve iş dünyasında çokça kullanılır hale geldi.
read more
0 yorum

Elektrikli Ütü

İnsanlar giysilerindeki kırışıklıkları giderebilmek için uzun uğraşlar vermişlerdir. Bu uğraşılar sonunda değişik yöntemler bulmuşlardır.Başlarda odun, cam , mermer gibi aletler kullanıldı. Taşların ısıtılıp giysilerin üzerinde gezdirilmesi ile ütünün temelleri atılmaya başladı. Tarihte ilk kez sapı olan bir demir parça ile ütüleme işleminin yapılması 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ocaklarda ısıtılarak kullanılan ütüler zamanla kor ve kömür ile ısıtılan içi oyuk ütülerle yerdeğiştirdi. 19. yüzyılda ise ocak ya da sobaların ısıtıcı olarak kullanılması standart hale geldi.

Henry W. Seely (ABD) ilk defa ütünün taban kısmını ısıtmak için elektrik kullandı ve 1882 de elektrikli ütüyü icat etmiş oldu.Ütü iki karbon tabaka arasında kalan elektrik arkı sayesinde ısıtılıyordu.

1883 yılında ütüyü kablosuz hale getirip daha güvenli bir hale getirdi. Çalışma sistemi günümüzdeki sistemle çok benzerdi. kablonun prize takılması ve ısıtılması gerekiyor, daha sonra prizden çıkarılıp rahatça kullanılabiliyordu. Tüm bunlara karşın, ütü oldukça pahalı ve dayanıksız bir aletti. Elektriğin yeni yeni yaygınlaşması ve satışların düşüklüğü nedeniyle ticari bir başarı elde edemedi.

Ütüler zaman içinde gelişti. 1926 yılında Eldez isimli bir kuru temizleme firması buharlı ütüyü üretti. Fakat geçmişteki başarısızlık bunada yansıdı. İnsanlar henüz bunu kullanamaya hazır değillerdi.. Bu yüzden bir başarı elde edilemedi.

O günlerde beri ütüler çok gelişti. Günümüzde kullanılan ütülerin çok büyük bir kısmı buharlıdır. Üretiminin ilk yapıldığı yıllarda pek ilgi görmesede gerçekten çok yararlı bir özellik olduğu anlaşıldı.
read more
0 yorum

Elektrikli Süpürge

19. yüzyıla kadar halı gibi eşyalar sopayla dövülüp yıkanarak temizleniyordu. Bu şekilde temizlik yapmak oldukça zahmetli ve uzun sürüyordu. Mekanik bazı sistemler geliştirildi. Döner fırçalı ve kiri emen körüklü temizleyiciler kullanıldı.

İlk elektrikli süpürge İngiliz Hubert Booth tarafından icat edildi (1871 - 1955) Booth bu icadın ardından British Vacuum Company adlı bir şirket kurdu. (1901) Bu alet yakıtla çalışıyor ve taşıması oldukça zahmetli oluyordu. At arabaları sayesinde taşınan bu alet işçiler tarafından kullanılırdı. Pencerelerden uzatılan bir hortum sayesinde evlerin içinde temizlik yapılabiliyordu. Bu icat çok başarılı olmuştu ve çok iş yaptı.

1908 yılında Murray Spangler bu aletten çok daha hafif bir elektrikli süpürge üretti ve patentini aldı. Bunu üretebilecek mali gücü olmamasından ötürü William Hoover'ın şirketi tarafından üretildi ve piyasaya sürüldü.
read more
0 yorum

Ekmek Kızartma Makinası

İlk elektrikli ekmek kızartma makinası 1909 yılında General Electric tarafından üretildi. Bu dönemde üretilen kızartma makinasında bir tel örgünün üzerine konulan bir dilim ekmek tek taraflı ısı aldığı için diğer tarafının kızarması ekmeğin çevrilmesi ile mümkün oluyordu.

1927 yılında ise Charles Strite ilk fırlatmalı ekmek kızartma makinasını üretti. Diğer kızartma makinasına göre daha geliştirilmiş bir modeldi. Çift taraflı kızartma yapabiliyordu. Ayarlanan süre dolduğunda ekmeğin dışarı fırlamasını sağlayan yay serbest kalıyordu. Böylece daha pratik şekilde kızartılmış ekmek yapılabiliyordu.
read more
0 yorum

Dikiş Makinası

İlk düküş makinasının mucidi net olarak bilinmiyor. Bunun nedeni birçok mucidin olması. 1790 yılında ilk patenti alan kişi olarak kayıtlarda Thomas Saint görünüyor. Daha sonraları Isaac Singer ve Elias Howe Jr. gibi mucitlerin bulacağı birçok teknik özelliği başvurusunda belirtmesine karşın hiçbirini gerçekleştirememiştir.

Birçok patent alındı ancak hiçbiri ticari bir başarı elde edemedi. 1830 yılında Fransa'da yaşayan Barthelemy Thimmonier ticari başarıyı yakalayan ilk dikiş makşnasının patentini aldı. Zincir dikiş yapabilen bu makinalardan 80 tane yapıldı ve ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu makinaların işlerine zarar vereceğini düşünen bir kısım işçi tüm makinaları talan etti. Thimmonier bu olayın ardından yoksul bir hayat yaşadı.1833 yılında ABD'de Walter Hunt isimli bir mucit tarafından geliştirilen çift dikiş yapabilen makina icat edildi. Hunt bu makinanın patentini almadı. 10 yıl gibi bir süre sonra Elias Howe Jr. Hunt'tın buluşundan habersiz bir çift dikiş makinası buldu ve patentini aldı.

Howe'un eşi aileleri geniş olduğu için geçimlerine katkı olması açısından zengin ailelere dikiş yapıyordu. Howe eşini iş yaparken izlemesi sayesinde dikiş makinası geliştirme fikrini edinmişti. Amerika'da 1846 yılında ürettiği başarılı dikiş makinası için bir üretici bulamadı. İngiltere'ye giden kardeşi Amasa, William Thomas isimli bir korse üreticisi ile anlaştı. Howe makinayı uyarlamak için gittiği İngiltere'de anlaşmazlık yaşayınca beşparasız ABD'ye geri dönmek zorunda kaldı. Howe daha sonra fikrinin kopyalanmış olduğunu farketti. Bu kopyacılara dava açtı ve mahkeme tarafından haklı bulundu. Kendisine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Howe daha sonraları ABD'nin en zenginleri arasına girdi.
read more
0 yorum

Yara bandı

Dünyanın ilk yapışkanlı hazır yara bandı Johnson & Johnson'ın piyasaya sürdüğü J&J Band-Aid yapışkanlı bandajıdır; firmada çalışan Earle E. Dickinson'ın 1920'de icat ettiği bu ürün 1921'de piyasaya sürüldü. Johnson & Johnson firması, 1885'te ameliyat pansuman ürünleri üretmek üzere kurulmuştu ve 1920'den çok daha önceden beri yapışkan cerrahi bant, gazlı bez ve benzeri ürünleri üretiyordu. Ama yapışkanlı yara bandı kapsamlı bir araştırma geliştirme çalışmasının değil, karısı Josephine'in sık sık kazaya uğraması nedeniyle, Dickinson'ın pratik zekasının bir ürünü oldu.

Josephine'in yaralarına pansuman yapmak Dickinson'ın çok zamanını alıyordu; bu yüzden şirketin mevcut yapışkanlı bandaj ve gazlı bezlerinden kullanıma hazır bandaj yapmaya karar verdi. Önce yapışkanlı bandaj rulosunun bir miktarını açıp üzerine kısa gazlı bez şeritlerini yerleştirdi, kendi kendine yapışmasın diye üzerini krinolinle kapladıktan sonra ruloyu yeniden sardı. Bundan sonra tek yapması gereken, gerektiğinde ruloyu açıp hazır pansumanı kesmekti.

Başlangıçta Dickinson'ın icadı pek tutulmadı, ama 1924'te Johnson & Johnson, bunları rulo yerine kesik şeritler halinde satmaya başlayınca, Band-Aid yara bantlarının evlerin vazgeçilmezleri arasına girmesi çok sürmedi. 1928'de İngiltere'de (Önce varikoz ülser tedavisinde kullanılan) başka bir yapışkanlı bandaj türü icat edildi.

1856'da Thomas Smith, analitik ve farmakolojik kimyager olarak Hull'da bir firma kurdu. Kırk yıl sonra yeğeni Horatio Nelson Smith'i şirketine ortak yaptı ve 1928'de (bugün şirketin tek sorumlusu olarak kalan) Horatio yeni bir elastik yapışkanlı yara bandı icat etti. Yeni ürün tutmadı, ta ki bir cerrah bu yeni sargının, varikoz ülser hastalarına yararlı olacağını bir makalede duyurana dek. Smith akıllılık edip bu makaleyi tıp dünyasından elden ele dolaştırdı. Çok geçmeden bu sargı, Smith & Nephew şirketinin genel kullanım için en çok satılan ürünlerinden biri haline geldi; elastik yara bandı, patentteki tanımı benimseyerek Elastoplast ticari markasını aldı.
read more
0 yorum

Yapışmayan tava

Yapışmayan tavaları günlük hayatımızda oldukça sık kullanırız. Yapışmayı engelleyen teflon kaplama 1938 yılında Roy Plunkett tarafından Amerika'da bir tesadüf eseri bulundu.Soğutucu gaz üretmeyi amaçlarken yaptıkları bir deney sırasında hiç ummadıkları birşey keşfettiler. Bir tüpün içerisine doldurdukları bileşimden sonra tüpü açtıklarında içinde hiçbirşey olmadığını farkettiler. Ağırlığa bakılacak olursa içinde birşeyler olmalıydı. Kesilen tüpün yüzeyinde buldukları beyaz toz asitten etkilenmiyor, elektrik geçirmiyordu.

1 Temmuz 1939'da üretime geçebilmek için patent başvurusu yaptı. Patenti aldıktan sonra bu maddeyi koruyucu giysilerin imalatında kullandı.1946 yılına kadar askeri bir sır olarak saklı tutuldu. Halka açıklandığında ise teflon isminin hakları alınmıştı. Patent belgesinde kumaştan tutun, kalıplara dökülebileceğine kadar birçok kullanım alanı belirtilmişti.

1954 yılına kadar kimsenin aklına teflonu tavalarda kullanmak gelmemişti. Marc Gregorie ve eşi Colette, aliminyumun üzreinde ince bir tabaka halinde teflonu kaplamayı başardı. Bu başarının ardından mutfak eşyalarında kullanmaya başladılar ve 1955 yılında Tefal'i kurdular. O zamanlardan beri birçok alanda teflon kullanımına rastlayabiliriz.
read more
0 yorum

Yalan Makinası

Televizyondan veya gazetelerden, bizde pek olmasa da ABD'de polis sorgulamalarında gerektiğinde bir sanığın yalan makinesine bağlanarak, doğruyu söyleyip söylemediğinin kontrol edildiğini görmüş veya okumuşsunuzdur. Hatta ABD'de FBI veya CIA gibi çok önemli devlet görevlerine alınmaya aday memurlara da bu test uygulanmaktadır.

Yalan testine sokulacak kişilerin vücuduna 4-6 adet sensör bağlanır ve 'Polygraph' denen bir alet ile bu sensörlerden gelen veriler kayıt altına alınır. Bu veriler sürekli olarak dönen bir kolun kağıt üzerine çizdiği çember şeklindeki grafikleri oluşturur. Sensörler test yapılan kişinin.

* Nefes alış hızı.
* Nabzı.
* Kan basıncı (tansiyonu).
* Terleme miktarı.

gibi verileri kayıt altına alır.Bazı çeşitlerinde insan vücudunun o anki hareketleri bile kayıt altına alınır.

Test edilen kişi cihaza bağlandıktan sonra kişinin normal değerlerinin tesbit edilmesi gerekir. Bu nedenle kişiye basit birkaç soru sorulur ve daha sonra karşılaştırılmak üzere kaydı alınır. Daha sonra doğruluğu test edilecek olan sorular sorulur ve bunlarında kaydı tutulur.

Test yapılırken orada bir uzman bulundurulur ve bu uzman sürekli olarak grafikleri takip eder. Sorulan sorularda değişen grafiklere bakarak nerede yalan söylenildiğini tesbit eder. Kalp atışının hızlanması, tansiyon yükselmesi ve terleme gibi etkenler yalan söylemenin belirtileridir. İyi bir uzman bu belirtiler ışığında yalan söylenilen anı hemen tesbit edebilir.

Tüm bu tesbit ve tecrübelere rağmen yalan makinasından elde edilen veriler kesin olarak kabul edilmez. İnsanların soruları yorumlara şekilleri veya yalan söylerken verdikleri tepkiler değişiklik gösterebilir. Bu yüzden mükemmel değildir.
read more
0 yorum

Turbo Jet

Newton'un 3. hareket yasası olarak adlandırılan tezinin hayata geçirilmesi için yüzyıllarca bilimadamları tarafından uğraşıldı. Yasanın temeli her etkinin aynı büyüklükte ve ters yönde bir tepki doğuracağıydı. Bu temele dayanarak herhangi bir aracın arkasından püskürtülen gaz veya bir sıvının aracı ters yöne hareket ettirmesi gerekiyordu. İlk buharlı jet motoru 1781 yılında bulundu ve bir gemide kullanıldı. Tabi ki bu asıl devrim değildi, sadece bir önhazırlık niteliğindeydi. Frank Whittle gerçektende çok büyük bir başarıya imza atarak bir icat geliştirdi ancak uzun yıllar kabul görmedi.

İngiltere'de yaşayan Whittle 1928 yılında uçakların uçmasını sağllayan içten yanmalı motorlar yerine gaz türbini ya da jet tahriki gibi sistemler üzerine bir makale yayınladı. Aradan geçen 1 yıl gibi kısa bir sürede de bu iki fikrinin birleşiminden oluşan jet motoruna güç verilmesi için gaz türbinini kullandı. İcat ettiği ilk turbojet motoru için 1928 yılının Ocak ayında bir patent başvurusu yaptı ve 1931 yılında başvurusu onaylandı.Gerek maddi sıkıntılar gerekse cesaretsizlik nedeni ile 1936 yılına kadar hiçbir atılım gerçekleştirmedi ancak 1937'de bir prototip üretip 12 Nisan'da halka tanıttı.İngiltere'de Whittle sayesinde 1941 yılında Gloster-Whittle E 28/39'u havalandırdılar.

Tüm bunlara rağmen dünyanın ilk turbojet uçağı bu değildi. Almanya'da yaşayan Hans Von Ohain adındaki mucit 1933 yılından beri jet motorları üzerinde çalışmaktaydı ve 1934 yılında yaptığı turbojet motoru için patent almıştı.1939 yılında ise Heinkel He 118'in alt kısmına yerleştirilen jet motoru ile deneme uçuşu yapmışlar ve 3 gün sonra resmi uçuşlarını gerçekleştirmişlerdi.

Whittle ve Ohain birbirlerinden habersizce buluşları üzerinde çalışmışlardı. Her ikisininde Amerika'ya göç etmesi 1987 yılında ortak bir çalışmaya imza atmalarının başlangıcı olacaktı. ABD havacılık ve Uzay Müzesi tarafında her ikiside ödüle layık görüldü.
read more
0 yorum

Trafik Işıkları

Günümüzdeki gibi trafiğin yoğun olmadığı ve araç çeşitlerinin az olduğu dönemlerde trafik ışıklarına kimsenin ihtiyacı yoktu. At arabalarının yoğunlaşması ile bu ihtiyaç kendini hissettirmeye başladı. Bu düzensizliği bir düzene sokabilmek için gaz lambalarından kurulan bir düzenek ile denemeler yapıldı. Daha sonraları ABD^nin Detroit kentinde demiryollarının sinyalizasyon sistemine benzer bir sistem yapıldı (1920) ve trafik lambası olarak kullanıldı.

Günümüzde kullandığımız modern trafik ışıklarının patenti ise ilk kez 23 Kasım 1923 yılında ABD'de Cleveland'da Garrett Augustus Morgan tarafından alındı. Bu patenti aldıktan kısa bir süre sonra ise patentini General Electric'e sattı.
read more
0 yorum

Tetra Pak

1929'da Ruben Rausing ortağıyla birlikte un, şeker ve tuz gibi kuru gıdaları ambalajlamakta uzmanlaşan bir şirket kurdu. Sonra 1943'te, iş alanını sıvı gıdaları da kapsayacak biçimde genişletti ve sütü karton kutuda satmak fikrini geliştirmeye başladı. Sütü karton kutuda satmak bugün çok sıradan görünebilir, ama Rausing'in zamanında duyulmamış bir şeydi ve sıvının sızmaması için kartonu plastikle kaplayacak ve kutuyu hijyenik hale getirecek bazı yeni teknikler gerektiriyordu. Bu fikri hayata geçirmenin, hayal etmek kadar kolay olmadığını Rausing daha sonra şu sözlerle dile getirecekti: "Daha önce kimsenin yapmadığı birşeyi yapmak ne kadar da zormuş."

Şirketin araştırmacısı Erik Wallenberg "tetrahedron" biçimli kartonu düşündü; Rausing bunları işlenmiş kağıttan kesintisiz rulolardan oluşturma ve doldurma sürecini icat etti; Rausing'in eşi de, her bir paketin içine hava sızmasın diye, kutuların kesileceği kesintisiz tüpe kapatıcı bir kıskaç yerleştirmeyi düşündü. Bugün bildiğimiz Tetra Klasik böylece ortaya çıktı ve 27 Mart 1944'te patent başvurusu yapıldı.
Rausing ile Wallenberg, kartonu kaplamanın en kolay yolunu bulmak için 6 yıllık geliştirme sürecinin ardından, 1951'de AB Tetra Pak firmasını kurdu ve aynı yıl 18 Mayıs'ta, yeni icatları olan "tetrahedron" biçimli kartonu basına tanıttılar. Eylül ayında yerel mandıraya ilk Tetra Pak makinesi gönderildi; Kasım ayından itibaren kaymak, 100 mililitrelik Tetra Pak kutuda ambalajlandı. Rausing ile Wallenberg'in devrim yaratan yeni paketleme tekniği anında başarı sağladı. Çünkü hem hijyenik ve maliyeti düşük hem de üretimi, istiflenmesi, saklanması ve dağıtımı kolaydı.

Tetra Pak ilk kez bir süt kutusu olarak kullanılmış olabilir. Ancak, piyasaya çıkmasından 50 yıl sonra bugün, şirketin kutuları süt ürünlerinin yanı sıra, her türlü sıvı gıda ve içeceğin ambalajlanmasında kullanılıyor: Çorba, meyve suyu, domates salçası, çubuk dondurma ve hatta şarap.
read more
0 yorum

Elektronik Kesme Tahtası

Mutfakta kaldınların işlerini oldukça kolaylaştırması beklenen ilginç bir icat olan elektronik kesme tahtası, üzerindeki gıdaların ağırlığını dijital olarak gösterebiliyor. Gramla belirtilen yemek tariflerine uymak veya diyet yaparken programınıza sadık kalmak bu ürün ile oldukça kolaylaşacak gibi görünüyor.
read more
0 yorum

Batmayan Anahtarlık

Vapurda ya da teknede denize düşürülen anahtarlar ya da takı gibi yükte hafif, parada ağır eşya özel bir düzenekle kolayca bulunabiliyor. Eşya içine gizlenen 47 santim uzunluğunda, şişebilen, parlak, turuncu renkli bir tüp sayesinde eşya, suya düştüğünde su yüzeyinde kalabiliyor. Şişerek açılan ve 30 saniye içinde eşyayı su yüzüne çıkarabilen tüp 120 gram ağırlığı kaldırabiliyor.
read more
0 yorum

Görüntülü Şemsiye

Bu şemsiye tam bir teknooji tutkunu. "Pileus Umbrella" adlı bu şemsiye entegre kamerası sayesinde çekim yapabiliyor ve bu görüntüleri kablosuz internet sayesinde doğrudan internete aktarabiliyor. Hatta mobil bir projektöre sahip olan bu şemsiye iç kısmı bir ekran gibi kullanarak görüntü verebiliyor. Japonlar teknolojide sınır tanımıyorlar.
read more
0 yorum

Vantilatörlü Kravat

Çinliler USB konusunda sınır tanımıyor. Gün geçtikçe ilginç aletler üretiyorlar. Bu defa buldukları ise USB ile çalışan bir kravat. Kravatın düğüm bölümünde bulunan vantilatör sıcak günlerde serinlemenize yardımcı oluyor. Entergre pili sayesinde PC başında olmasanız bile serinleyebiliyorsunuz.
read more
0 yorum

USB Külçe Altın


2500 gr ağırlığındaki bu külçe altın aslında bir USB çoklayıcı. 20 cm uzunluğunda ve 8 adet USB porta sahip. Ek bir güç kaynağına ihtiyaç duyan aletin fiyatı ise 90$.
read more
0 yorum

Dikenli tel

Dikenli tel deyip geçmeyin. İcat edildiği ilk yıllarda birçok farklı versiyonu mevcuttu. Bunun için onlarca patent alınmıştı. Ayrı bir parça olarak diken eklenmiş telleri ilk kez Lucien B. Smith Amerika'da icat etti. 1867 yılında patenti onaylandı. Patenti alınmış olmasına rağmen bunu ürettiği hakkında hiçbir kesin bulgu yoktur. Aradan çok geçmeden yine Amerika'da William Donison Hunt isimli bir mucit farklı tipte bir dikenli tel için patent aldı. Yine Amerika^da Micheal Kelly 1868 yılında Kelly'nin Elması adında değişik bir çit teli için patent aldı.

1873 yılında Henry M. Rose'da farklı tipte bir çit teli üretti ve patentini aldı. Joseph Glidden ve birkaç arkadaşı Rose'un çit telini gördü ve buna benzer birşeyler üretebileceklerini düşündüler. Aradan fazla geçmeden Glidden ve Haish gelişmiş birer tür için patent başvurularında bulundular. İlk çağdaş teli Glidden yaptı. Örülmüş iki telin üzerine dikenler direk olarak sarılıyordu. Glidden Haish'e patent konusunda dava açtı ve kazandı. Haish yılmadı ve 1875 yılında S biçiminde bir dikenli tel için patent başvurusu yaptı.Yaptığı bu icat Glidden'ın telinden daha üstün değildi ancak yinede Haish bu icat sayesinde hatırı sayılır bir servet elde etti.

Amerikalı çifçiler her geçen gün arazilerini dikenli teller kullanarak çeviriyorlardı. Sürülerini istedikleri yerlerde otlatan ve tarıma zarar veren sığır tüccarları bu durumdan pek hoşnut değillerdi. Bu yüzden önce dikenli tel kesme olayları başgösterdi. Ardından sırf bu teller yüzünden cinayetler işlenmeye başlandı. Batı'nın yerleşime açılmasıyla bu olaylar son buldu.
read more
0 yorum

Denizaltı

Denizaltı tasarımı ilk kez 1578'de matematikçi William Bourne tarafından geliştirildi. Bourne bu tasarımını hiç denemedi, ama 40 yıl sonra Cornelius Drebbel buna çok benzer tasarımlı bir denizaltı inşaa etti ve ilk kez Thanes Nehri'nde denedi. Ahşap omurgasının üzeri deriyle kaylıydı ve bordalarında su geçirmeyen deri kaplamadan dışarı uzanan 12 küreği vardı. Denizaltısı suyun altında iki saat kalınca Drebbel'in oksijen üretme yöntemini bulduğuna dair söylentiler yayılmıştı. Deneme gösterisinin başarılı olmasına karşın, İngiliz Bahriye Nazırlığı, Drebbel'ındenizaltısını kabul etmedi; bu fikrin geliştirilmesi daha sonraki mucitlere kalacaktı.

Savaşta kullanılan ilk denizaltı olan American Turtle, David Bushnell tarafından 1775 yılında icat edildi. Bu ahşap tekne, elle yönlendirilen iki uskurla yüzüyordu; ilk kez 1776'da Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda kullanıldıysa da, hedefini batıramadı. Düşman gemisini batıran ilk denizaltı Hunley'dir; H.L. Hunley'nin Amerikan İç Savaş'ı Konfederasyon Ordusu için icat ettiği bu denizaltı, Birlik Ordusu'na ait Houstonic savaş gemisini batırmış, ama bu arada, tüm mürettebatıyla beraber kendiside batmıştı.

Bunun gibi oldukça eski tarihli pek çok denizaltının varlığına karşın, modern denizaltının mucidi J.P. Holland olarak kabul edilir. Holland'ın geliştirdiği tekne, modern bir denizaltının tüm özelliklerini taşıyordu: Silindir biçimli gövde, safra tankları, derinliği ayarlamaya yarayan yatay dümen ve havaya ihtiyaç duymayan güç kaynağı. Bu denizaltı, su altında bataryalarını kullanıyor, yüzeye çıktığında ise içten yanmalı motorla gidiyordu. Holland, 1900'de denizaltısını ABD Deniz Kuvvetleri'ne verdi. 1902'de "denizaltı gemisi"nin patent hakkını aldı ve İngiltere, Hollanda, Rusya ve Japonya için denizaltılar inşaa etmeyi sürdürdü.
read more
0 yorum

Dergiler

Yay delgisinin önce ahşap işleme içinmi yoksa ateş yakmak içinmi geliştirildiği bilinmemektedir. Ateş delgisinde kemik biçimindeki yaya takılı deri şerit kullanılarak, tahta ateş yuvasına bastırılan tahta bir delgi hızla çevrilir, delgi ve yuva arasındaki sürtünme, bir parça samanı tutuşturmaya yetecek kadar ısı yaratırdı. Bu işlemde aynı zamanda da, ateş tahtasında bir delik açılmış olurdu.
Eski Mısırlılar bir yay delgisiyle işlenecek delik için uc açmada ve kalaslarda tahta çivilerin yerleştirileceği noktaları işaretlemede, ilkel bir biz türü kullanırlardı.

Delgi sapına metalden ya da çakmaktaşından yapılma keskin bir uc takılır, uca daha çok basınç uygulamak için, delgiye geçirilmiş ağır bir çakıl taşı aşağı doğru bastırılırdı.

Eski Mısırlılar bizle basit yay delgiyi bir araya getirerek, metal uclu bir matkap geliştirmişlerdi. Dar ya da geniş delikler açmak için farklı büyüklüklerde çeşitli bizler kullanılabiliyordu.

Burgu aletinin vida yivli bir ucu vardır. Az bir çabayla daha derinlere işler ve böylece daha geniş bir delik açar. Vidaların takılacağı deliklere uc açmada kullanılır. Sapın sağa, saat yönüne doğru çevrilmesiyle gerecin içine girer, çıkarmak için ters yöne doğru çevrilmesi gerekir.

Bir türbişonu andıran ve el matkabıyla çevrilen burguda, ucun içeri girmesi sırasında çıkan talaşı dışarı çıkaran yivler vardır. El matkabına takılan tornavida ucu, normal tornavidaya göre daha yüksek bir dönme gücüyle çevrilebilir.

Yay delgiler daha geniş çaplı bir delik açmak ya da kaba gereçleri işlemek için yeterli bir dönme gücünü aktaramaz. Kaldıraçlarla ilgili bilgilerden yararlanılarak, dönme gücünü artırmaya yönelik el matkabı geliştirilmiştir. Bu aletin dirsekli sapı bir manivela gücü sağlar. Dönüş ne kadar geniş olursa, manivela gücü o ölçüde artar. Böylece 30 cm'yi bulan bir delik açılabilir.

Archimedes'in icat ettiği burgulu pompa, eğik düzleme ilişkin kavrayışının bir ürünüydü. Temelde eğik bir eksene sarılmış bir borudan oluşan bu alet, suyu yukarı doğru çekmeye yarıyordu. Aletin dayandığı vida ilkesi, matkap uclarındaancak çok sonraları kullanılmıştır.

Çarklı matkap daha dar alanlarda kolay denetimle çalışmayı sağlayacak biçimde uyarşanmış, sapın dönme gücünü aktarmak için dişli takımları eklenmiştir. Sözgelimi, ana dişli çarkında 20 diş bulunduğunda, ana çarkın her dönüşünde matkap ucu 4 kez döner.
read more
0 yorum

Daktilo

Çoğu buluşta olduğu gibi, çağdaş daktilonun da pek çok öncüsü olduğu için, daktilonun mucidi olarak tek bir kişinin ismini vermek zordur. "El yazısını matbaalardakine benzer usulde basılmış harflerle değiştirebilen makine", yani daktilo için ilk patent, İngiltere'de Kraliçe Anne tarafından 1714'te İngiliz su mühendisi Henry Mill'e verildi, ama Mill bu buluşunu hayata geçirmedi. Böylece daktilonun icadı 1808'de Pellegrino Turri'ye (adı farklı biçimlerde kaydedilmiştir) kalmış oldu. Turri, bu daktiloyu görme engelli dostu Kontes Carolina Fantoni'nin kolay yazı yazabilmesi için icat etmişti. 1808 ile 1810 yılları arasında Kontes'in, Turri'nin daktilosuyla yazmış olduğu 16 mektup ve 1 deneme, bugün Reggio'da (İtalya) korunmaktadır.

Turri'nin makinesinde her harfin doğrudan kağıt üzerine basılmasını sağlayan minik tokaçlar olduğu anlaşılıyor. Hepsi aynı noktaya vuruş yapabilen harf çubuklarını da büyük olasılıkla ilk kez Xavier Progin icat etti, patentini 1833'te aldı. Çok sayıda üretilen ilk daktiloyu ise bir papaz olan Malling Hansen (Danimarka) 1865'te icat etti. Bu daktilo ilk kez 1870'te üretildi ve skrivekugle (yazar top) adıyla piyasaya sürüldü. Hansen'in skrivekugle'si büyük başarı sağladı ve tüm dünyada satıldı, ama tüm daktiloların standart tasarımına dönüşmedi.

1867'de gazeteci ve editör Christopher Latham Sholes, Carlos Gidden ve Samuel Soule'yle birlikte, John Pratt'in fikrini geliştirdi ve yazı makinesi için patent başvurusu yaptı. Sholes, 1871'de bununla ilgili yenilikler için patent aldı ve bugün tüm dünyada kullanılan "Q" klavyeli ilk daktiloyuicat etti. (Çağdaş daktilo ve bilgisayar klavyelerinin öncüsüdür.) Mart 1873'te Sholes ile iş ortağı James Densmore şirketiyle anlaşma imzaladı; bu isim 1876'da değiştirildiyse de Sholes'ın makinesi Remington No. 1 olarak ününü korudu.
read more
0 yorum

Çengelli İğne

Patent kayıtlarında Çengelli iğne 1849 yılında Walter Hunt adınadır. Ancak çengelli iğne aslında çok daha eski bir buluştur. Bu tarihten 2000 yıl öncesinde Romalıların yaylı bir çeşit çengelli iğne kullandıklarına dair kanıtlar var. Romalılar birçok buluşa isimlerini yazdırmışlar ancak çoğu unutulup gitmiştir, taa ki yeniçağda tekrar icat edilene dek. 1842 yılında Thomas Woodward tarafından Amerika'da farklı yapıya sahip bir çengelli iğne için patent alınmıştı. Bu iğne, sıradan bir iğnenin uc kısmına takılan metal parça ile tutturuluyordu. Ancak bu hem güvenlik hemde kullanış sorunları doğuruyordu.

Bazı buluşlar tesadüf eseri, bazıları birşeylerden esinlenilerek bazıları ise yıllar süren uzun çalışmalar sonucu ortaya çıkmaktadır. Çengelli iğne ise Hunt'ın teknik ressamlara olan borçlarını ödeyebilmek için geliştirdiği bir buluştur. Hunt oldukça zeki ve üretken bir mucittir.

Hunt'ın borç yaptığı insanlar ortaya bir iddia atmışlar ve bir tel parçası ile işe yarar bir buluş yapması halinde borçlarını kapatacaklarını ve üzerine para vereceklerini taahhüt etmişler. Hunt'ta bunun üzerine 3 saatlik bir çalışma sonrasında çengelli iğneyi icat etmiş.

Hunt bu icadından sadece ödül olarak aldığı 400$ ile yetinmiştir. Çünkü anlaşma yaptığı kişilere bu icadın patentini devretmek zorunda kalmıştır. Çengelli iğne 150 yılı aşkın bir süredir çok fazla bir değişikliğe uğramadan günümüzde hala kullanılmaktadır.
read more
0 yorum

CD, DVD

Televizyonun mucidi aynı zamanda ilk video kaydedicinin de mucididir: 1826'da John Logie Baird gramafonla aynı ilkeyi kullanarak 25 cm. çapındaki balmumu bir diskin üzerine görüntü kaydedebilen bir aygıtın patentini aldı. Philips Electronics firması Philips Lazervision ile diskin üzerine görüntü kaydetme fikrini 46 yıl sonra yeniden icat etti; 1972'de tanıtımını yaptıkları bu aygıt ABD'de 1980'de, Avrupa'da 1982'de piyasaya sürüldü. Ayrıca Philips ile Sony firmalarının ortak olarak CD'yi piyasaya sürdükleri tarihtir. (1982)

Lazer okuyuculu videodisk ve CD, James T. Russell'ın icadı olan optik diskten türemiştir. Russell, vinil plakların pikap iğnesi yüzünden aşınıp yıpranmasından bıkmış ve 1965'te bilgiyi lazerle okunacak şekilde bir disk üzerine kaydetme fikrinin patentini almıştı. Philips firması, Russell'ın fikrini video görüntülerini kaydedecek şekilde genişletti ve 1969'da Klaas Compaan ve Piet Kramer, video uzunçalarını geliştirdi: 30 cm'lik video diskin ilk tanıtımı 1972'de yapıldı ve 1980'de Lazervision adıyla piyasaya sürüldü. Bu arada, 1975'te Philips'in ses üzerine sürdürülen AR-GE çalışmalarını yürüten mühendislerden Lou Ottens, sesi küçük bir optik disk üzerine kaydetmek için çalışmalar yapıyordu: Sony ile ortak geliştirme çalışmasından sonra, 1982'de yaygın olarak kullanılan 4,8 inçlik (12 cm) kompakt diskler piyasaya çıktı; bu buluş daha sonra da CD-ROM olarak bilgisayarlara uyarlandı.

Baird'in diski ile Philips'in Lazervision'ı zamanlarının ötesindeydi. Doğru düşünülmüş icatlardı ama kullanılmaları pek mümkün değildi. Bununla birlikte, disklerdeki ve lazer teknolojilerindeki ilerlemeler 1990'larda Philips, Sony, Matsushita ve Toshiba'nın "sayısal çok yönlü disk" (DVD) i geliştirmesine öncülük etti. CD ile aynı boyuttaki DVD daha fazla bilgiyi depolayabiliyordu. Bir filmi kaliteli olarak görüntüleyebilecek kadar bilgiyi depolayabilmesi sayesinde görüntü kaydında video kasetlerin yerini aldı.

Biliyor Muydunuz?

İlk CD prototipinin boyutu, kayıt süresini 74 dakikaya çıkarmak üzere 4,6 inçten (11,5 cm) 4,8 inçe (12 cm) çıkarılmıştı; çünkü Sony'nin yönetim kurulu başkanı Akio Morita'ya göre bir CD, Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi'nin sığacağı boyutta olmalıydı. Morita, Berlin Filarmoni Orkestırası'nın şefi Herbert von Karajan'ın dostuydu; Karajan'ın yönetiminde seslendirilen bu senfoninin en iyi performans olduğu genel kabul görür. Karajan'a göre CD'lerle karşılaştırıldığında "diğer herşey havacıca" gibi kalmıştı.

Arabalardaki ve portatif CD çalarlardaki sarsıntı önleme sistemi, diskçalar sarsıldığında lazer okuyucunun müziği atlamasını fiziksel olarak önlemez. Bunun yerine, çalan müzik ile lazerin okuması arasında bir gecikme olur, yani makine sarsıldığında en son nereyi okuduğunu hatırlayarak oradan okumaya devam eder. Philips, CD aygıttan çıkarıldığında bile belirli bir süre müziği çalmayı sürdüren bid diskçalarla bu özelliğin tanıtımını yaptı.

Bir milyon satış rakamına ulaşan ilk CD, Dire Straits'in Brother's in Arms adlı albümüdür. (1986)
read more
0 yorum

Çatal, Bıçak

Kaşık günümüzde yemek yeme aracı olarak kullanılır. Bıçak aynı zamanda bir silah olarakda anılabilir. Eskiden bıçaklar bu amaçla kullanılırdı. Kaşıkların yerine deniz kabuklarının eski insanlar tarafından kullanıldığı düşünülüyor. Ancak bir kaptan bu deniz kabukları ile birşeyler içmek pek kolay olmuyor. Bu nedenle zaman içerisinde bunlara saplar geliştirildi. Daha sonraları ise ayrıca sap eklenmesinin önüne geçebilmek için kaşıkların ağaçlardan tek parça halinde oyulduğu düşünülüyor. Bunun temel nedeni ise spon sözcüğünün kıymık ya da yonga anlamına gelmesidir.

Çatal biçiminde tarım aletleri uzun yıllardan beri kullanılıyor. Bazı medeniyetlerin küçük çatalları dekoratif amaçlı kullandıklarıda biliniyor. Çatalın yemek aracı olarak kullanılması bıçağın yemekte kullanılmasında farklılaşması ile başladı. Başlarda sadece bıçak yemek aracıydı. Kesilir yiyeceğe batırılır ve yenidrdi. Fakat böyle bir yeme şeklinde tek bir bıçak kullanıldığından kesmek oldukça zor oluyordu. Bu nedenle ek bir tutaç ihtiyacı doğdu. Önce 2 uçlu çatallar çıktı ve bıçakla beraber kullanılmaya başladı. 3 - 4 uçlu çatallar daha sonraları ortaya çıkmıştır.

3-4 uçlu çatalların Amerika'da kullanımının yaygınlaşması sonucu bu çatallara yarı kaşık denilmeye başlandı. Zaman içerisinde bunların birçok benzeri üretildi. Kaşık ve çatal'ın birleşiminden oluşan yeni türleri piyasada kullanılmaya başlandı.
read more
0 yorum

Buzdolabı

Soğutmanın ilk yöntemlerini doğa sunmuştur, bu yöntemlerin en çok bilineni, ısının eriyen kare ya da buza aktarımı olmakla birlikte, ayrıca buharlaşma süreci aracılığıyla soğutmadır. Terlememizin nedeni, insan bedeninin buharlaşma yoluyla serinlemesidir. Eski Yunanlılar aynı şekilde yiyeceklerin nemli toprak kaplarda saklanmak yoluyla serin tutulabileceğini keşfetmişti; bu yöntem bugün dünyanın bazı yörelerinde hala kullanılmaktadır. Kimyager William Cullen 1775 gibi erken bir tarihte, doğal buharlaşma sürecini bir adım ileriye taşıyan deneyler gerçekleştirdi ve azaltılmış basınç altında nitrik eteri buharlaştırarak donma derecelerini elde etti.

Yarım yüzyılı aşkın bir süre sonra, makina mühendisi mucit Jacob Perkins, Cullen'ın ilkesini hayata geçiren makinayı yapan ilk kişi oldu.

Perkins, nitrik ve sülfürik eteri azaltılmış basınç altında buharlaştırmakla kalmayıp ortaya çıkan gazı, soğutma sürecinde yeniden buharlaştırılarak kullanılacak şekilde yeniden sıvılaşması için sıkıştırdı; böylece modern bir sıkıştırmalı soğutma sisteminin temel bileşenlerini bir araya getirmiş oldu. Perkins, Londra'da yaşadığı ve çalıştığı için 1834'te bu icadına Amerikan değil İngiliz patenti aldı.

Perkins icadının ticari potansiyelinden yararlanmadı; ancak, bu ilkeler, aynı dönemde hem Amerika (Alexander Twining) hem Avustralya'da (James Harrison) geliştirilen endüstriyel soğutma sistemlerinin önünü açtı.

1850'de her iki ülkede de ticari soğutma tesisleri açılmasına karşın, evlerde kullanıma yönelik ilk buzdolabı ancak 1913'te satışa sunulabildi. Piyasaya sürülen bu ürün ilk kez Chicago'da üretilip satılan Domelre idi. Estetik dezavantajı, soğutma ünitesinin dolabın üstüne takılmış olmasıydı: Bu özelliği yüzünden albenili bir ev eşyasından çok, bir sanayi aygıtına benziyordu.

read more
0 yorum

Poşet Çay

Poşet çayın patent hakkını ilk kez, 1896'da A.V. Smith aldı, ama onun hakkında hiçbirşey bilinmeyişi, muhtemelen İngilizlerin çayı geleneksel yöntemle demleme alışkanlıklarından vazgeçememeleri yüzünden buluşunun başarısız olmasının bir yansımasıdır. 8 yıl kadar sıonra, 1904'te çay ve kahve tüccarı Thomas Sullivan çay numunelerini teneke yerine ipek zarflarda vermeye başladığında, müşterileri çayın bu poşetlerde demlenebileceğini keşfetti. Yine de, Joseph Krieger'in 15 yıl sonra demlemeye hazır poşet çayı piyasaya sürmesi için 15 yıl daha geçmesi gerekti. Başlangıçta poşet çayı yalnızca yemek firmaları kullandı, ama 1930'lara gelindiğinde, ABD'de poşet çayların çoğu evde içilmek üzere satın alınarak, evlerdeki yumurta biçimli delikli metal çay demleme süzgeçlerinin yerini aldı.
read more
0 yorum

Hazır Kahve

1930'da Brezilya Kahve Enstitüsü, düşen kahve çekirdeği satışlarını hareketlendirebilmek ve biriken stokları eritebilmek için gıda şirketlerini, tadını ve aromasını kaybetmeksizin suda eriyebilen hazır kahve üretiminin yolunu bulmaya çağırdı. Daha önceki denemelerde kahve tüm lezzetini yitirmekteydi. Nestle'nin araştırmacısı Max Mortgenthaler, filtre kahveyi kurutmanın yollarını aramaya başladı ve püskürtmeli kurutma olarak bilinen bir teknik geliştirdi. Demlenmiş bir kahve, ısıtılmış bir kulenin tepesinden püskürtülüyordu; kahve damlacıkları aşağı düşerken kuruyor, aşağıya ulaştığında toz haline gelmiş oluyordu. Mortgenthaler 1937'de tekniğini kusursuz hale getirdi ve ertesi yıl Nestle ilk gerçek hazır kahve olan Nescafe'yi piyasaya sürdü.

Toz halindeki kahvenin işlenerek granül haline getirilmesiyle Mortgenthaler'in ilk yöntemi daha da geliştirildi ve 1964'te Nestle daha üstün, ama daha pahalı olan "dondurarak kurutma" yöntemini icat ederek, 1965'te dondurarak kurutma yöntemiyle üretilmiş ilk hazır kahvesi Nescafe Gold Blend'i piyasaya sürdü.

read more
0 yorum

Mutfak Robotu - Mikser

Chester A. Beach küçük, yüksek hızlı, az enerji harcayan genel elektrik motorları konusunda bir öncüydü ve az enerji harcayan, "minik beygirgücü" adını verdiği ilk elektrik motorunu 1905'te üretti. Elektrik motorlarının küçülmesi bir dizi yeni aygıtta kullanılmalarını sağladı ve Beach 1910'da patentli ilk elektrikli mutfak mikserini pazarlamak için Fred Osius ve L.H. Hamilton ile birlikte, Hamilton Beach Manifactoring firmasıı kurdu. Bununla birlikte, iki yıl önce Hobart Manifacturing'den Herbert Johnson hamur yoğurmaya harcanan emekten tasarruf için bir fırıncı mikseri tasarlamıştı; çok amaçlı mutfak robotlarının önünü açan da mikserin bu ilk örneği olacaktı.

Hobart Manifacturing 1916'da ABD Deniz Kuvvetleri için üretime başladı. Mikser o kadar popüler oldu ki, 1919'da firma, ev kullanımı için de H-5 Mixer adlı bir modelini Troy Metal Product adlı bir yan şirket üzerinden üretmeye başladı. H-5, kendi sabit ayağı ve karıştırma kabıyla ev kullanımına yönelik ilk mikser; ayrıca çırpıcı ile kasenin "gezegen hareketi" denilen bir özellikle zıt yönlerde döndüğü ilk örnektir. H-5 kısa süre sonra KitchenAid adını aldı; bugün hala güçlü bir markadır. 1930'larda Egmont Arens günümüzde tasarım klasikleri arasında kabul edilen daha küçük, daha zarif, daha hafif bir model tasarladı.

1922'de Stephen J. Poplawski kaseye yukarıdan giren çırpıcı/mikser yerine, kasenin dibinde dönen bir bıçak yerleştirerek ilk blender ı icat etti. Bir sonraki büyük adım 1948'de atıldı. Ken Wood bu tarihte ürettiği mikseri geliştirip 1950'de ilk çokamaçlı mutfak robotuna dönüştürdü: Çırpma, eleme, karıştırma, narenciye sıkma, öğütme, ezme, kıyma, soyma, dilimleme ve doğrama işlevlerini bir arada sunan Kenwood Chef. Modern, çok az yer kaplayan, son derece hafif ve ev tipi gıda işlemcilerin ilk örneği, Pierre Verdun'un 1971'de icat ettiği Magimix idi. Fransa'da büyük bir başarı yakalayamadıysa da, Cuisinart markasıyla ABD'de çok popüler oldu.

read more
0 yorum

Işıklı Şiş ve tığlar

Örgüyü sevenler için yeni nesil bir icat.Loş ışıktada herkes uyurken şunu bitireyim dediğinizdede rahatça kullanabileceğiniz şiş ve tığlar.
read more
0 yorum

Ezan Okuyan kol saati

Çin gün geçmiyor ki yeni bir keşfe imza atmasın.Şimdide ezan okuyan kol saatleri ile gündemde.Bu saatler elbette sadece ezan okumakla sınırlı kalmıyor.Daha pek çok hünerleri var...

Çin'den ithal edilen ve 5 vakitte 3 ayrı makamda ezan okuyan saatler ilgi görmeye devam ediyor.

Satıcı Bekir Berk, saatin 5 vakit ezan okuduğunu ve bir kez ayarlandıktan sonra bir daha ezan vakti ayarlanmasına gerek duyulmadığını söyledi. Berk, “Saat isteğe göre 3 ayrı makamda ezan okuyabiliyor. Ayarlandığı taktirde ezan duası da yapıyor. Dünyadaki 500 önemli şehrin bilgilerinin yer aldığı saat, 75 YTL'ye satılıyor'' dedi.

Bekir Berk, Çin'den ithal edilen saatlere Avrupa'dan izinli gelen Türk işçilerin daha çok ilgi gösterdiğini belirterek, “Gurbetçilerimiz ezan saatlerini bilmek ve ezan sesini duymak için bu saatlerden satın alıyor'' diye konuştu.
Kaynak:haber7
read more
0 yorum

Intel'den Devrim Yaratacak İşlemci Teknolojisi

Intel‘deki araştırmacılar tüm güçleriyle işlemcileri daha etkili hale getirmek için çalışıyorlar. Firmadan yapılan son açıklamaya göre bu konuda da çok önemli bir aşama kaydettiler. Bir yılı aşkın süresinde üzerinde çalışılan bu yeni gelişme ile ilgili son haberler özellikle işlemcide kullanılan iletkenleri yakından ilgilendiriyor. Intel‘in uzun süre önce duyurduğu iletken, son çalışmalarla öncekinden çok daha etkili hale getirildi.

Bunun yanı sıra kullanılan silikon alaşımı da geliştirilerek yeni nesil işlemcilerin üretilebilmesini sağlayacak gelişmiş bir teknolojiye ulaşılmış oldu. Intel‘deki araştırmacıların hazırladıkları rapora göre yeni iletken ve yeni silikon alaşımı sayesinde üreticilecek işlemciler, var olan benzerlerinin sadece 10′da 1′i kadar enerjiye ihtiyaç duyacak. Bunun yanı sıra çok daha az ısınan bu materyaller, işlemci soğutması için gerekli soğutma gereksinimlerini azaltabilecek. Firma henüz bu yeni nesil işlemcilerin ne zaman piyasada olabileceğine dair bir bilgi vermedi.

read more
0 yorum

Son Yılların En Önemli Buluşu

Son yılların en öneli buluşu İngiltere den geldi.Binlerce askerin hayatını kurtaracak jel sürülükten sonra zırh kadar sert ve güçlü bir yapıya dönüşüyor.

İngilizler büyük bir buluşa imza attı.BBC Focus dergisinde yayınlanan haberde, "d3o" olarak isimlendirilen ender malzeme,yavaş yavaş idare edildiğinde esnek oluyor.Ancak,sert bir güç uygulandığında ise süper sert bir materyale dönüşüyor.Mekanik mühendis Richard Palmer ve bir zamanların kimya devi DuPont,bu fikri kayak rampası üzerinde buldular.Palmer,"Ben bir snowboard'çuyum ve darbeleri emebilen ve şekil değiştirmeyen,tekrar eski haline dönebilen bir materyale ihtiyacımız olduğunu düşündüm"dedi.Onun çözümüne göre,2 polimerden oluşan malzemenin ilk polimer şeklini verirken diğeri de darbeyi emiyor.

Darbe emici polimer,hızlı ve yavaş gelen darbelere bağlı olarak,karakteristik özelliğini değiştiriyor.Malzeme kayak eldivenlerinden,bale ayakkabılarına kadar her yerde kullanılıyor. Yakında öncelikle cephedeki askerlerin miğferlerinde kullanılacak malzeme,daha sonra da koruyucu zırh olarak askerlerin vücutlarını koruyacak.
read more
0 yorum

Bebeğinizin Ateşini Tulumundan Öğrenin

Bebeğinizin ateşi çıktığında renk değiştiren kıyafet

Bebeğinizin ateşi yükseldiğinde bunu size görsel olarak belirten kıyafetler geliştirildi.Chris Ebejer ve bilim adamları 6 yıl çalışmaları sonucu vücut ısısına göre renk değiştiren kıyafetleri geliştirdiler.

Isı etkisi ile renk pigmentleri pembe,mavi ve pastel yeşil renge dönüşüyor.
read more
0 yorum

Gece Uykulu Sıçratmadan Yapabileceksiniz

Işıklı klozet kapakları hem değişik hemde kullanışlı olacağa benziyor.Ayrıca yeni piyasada satışa sunulan ışıklı kapı kollarıda oldukça kullanışlı.
read more
0 yorum

Bu PC Su Geçirmiyor

Su geçirmeyen kol saati ya da dijital fotoğraf makinesi pek kulağa yabancı gelmiyor.Ancak söz konusu su geçirmeyen cihaz bu kez bir masaüstü bilgisayar.
WPC-500F isimli masaüstü bilgisayar,aslında 1.6GHz Intel Atom 33 işlemcisi,2GB DDR2 SDRAMi ve 80GBlık sabit diskiyle aslında diğer masaüstü bilgisayarlardan pek de farklı değil.Ancak bu sistemin en önemli özelliği su geçirmiyor olması.
İçerisinde herhangi bir fan bulunmayan WPC-500F,bu özelliğinden dolayı su geçirmediğine dair bir sertifika da almayı başarmış.Ancak işin ilginç yanı bu özelliği bir masaüstü sistemde görmüş olmak.Tahmin ediyoruz ki bu özellik diz üstü bilgisayar kullanıcılarının ilgisini daha çok çekebilir.
read more
0 yorum

ABD'den Geleceğin Silahı!

İlk bakışta ne olduğunu anlamak zor.Ama o 21.Yüzyılın yeni silahı.Adı "Savaş Köpeği"...Detaylar bilim kurgu filmi gibi...

Amerikalılar,geliştirdikleri son silahı açıkladılar. Adı,"Savaş Köpeği" ya da kısaca "BigDog".Boston Dynamics şirketi tarafından geliştirilen bu yeni cephe makinası,askerlerin yükünü hafifletmeyi amaçlıyor.
Dünyanın en ileri dört ayaklı robotu olarak nitelenen "Savaş Köpeği" askerlerin taşıyamadıkları, lazer jiroskobu,video kamera sensörleri gibi askeri ekipmanları kolayca taşıyabiliyor.Bir köpeğin koşusunu taklit eden hareketleriyle şimdilik saatte 6 kilometre hız yapabiliyor.Ancak hızının saatte 35 kilometreye çıkarılması için çalışmalar devam ediyor.


İran için hazırlık iddiası

Star Wars filmlerinin robot askerlerini andıran 60 santim boyunda,90 santim eninde ve 69 kilo ağırlığındaki "Savaş Köpeği" 28 milyon dolarlık bir projenin sonucunda ortaya çıktı. Amerikalılar böylelikle Irak ve Afganistan gibi cephelerde can kaybını asgariye indirmeyi amaçlıyor.Ancak ABD'nin, bilim kurgu filmlerini andıran silah çalışmalarıyla aslında İran için hazırlık yaptığı iddiaları da yine ABD medyasında sıkca gündeme geliyor.Amerikalılar,geliştirdikleri son silahı açıkladılar. Adı,''Savaş Köpeği" ya da kısaca "BigDog".Boston Dynamics şirketi tarafından geliştirilen bu yeni cephe makinası,askerlerin yükünü hafifletmeyi amaçlıyor.
Dünyanın en ileri dört ayaklı robotu olarak nitelenen "Savaş Köpeği" askerlerin taşıyamadıkları, lazer jiroskobu, video kamera sensörleri gibi askeri ekipmanları kolayca taşıyabiliyor. Bir köpeğin koşusunu taklit eden hareketleriyle şimdilik saatte 6 kilometre hız yapabiliyor. Ancak hızının saatte 35 kilometreye çıkarılması için çalışmalar devam ediyor.
read more
0 yorum

Büyüyen Ayakkabı

Çocukların ayaklarının ne kadar hızlı büyüdüğü malum...Ne kadar sık ayakkabı almak gerektiği de.Inchworm isimli bir ayakkabı şirketi,3 numarayı aynı anda kapsayan bir ayakkabı geliştirmiş.Böylece birkaç ayda bir yeni ayakkabı alma derdinden kurtulmuş olacaksınız.
read more
0 yorum

Çakmak Yuvasında USB

Elektronik Haber Ajansı (e-ha) muhabirinin edindiği bilgiye göre;Belkin firması otomobillerde kullanılmak üzere harika bir USB şarj aparatı üretti.Çakmak yuvasına yerleştirilen aparat araç konsolunuzun bir parçası olacak.
Elektronik cihazların USB üzerinden şarj edilebilmesi büyük nimet.Gerek bilgisayar gerek elektrik prizinden USB kabloyu kullanarak cihazlarımızı şarj edebiliyoruz.
Sayısı gittikçe artan USB üzerinden şarj edilebilen elektronik ürünleri göz önünde bulundurarak yeni bir araç şarj aparatı üreten Belkin,çakmak yuvasına yerleştirdiğinizde araç konsolunuzun bir parçası olarak görünen küçük ve pratik Micro Auto Charger ürününü satışa sunmaya hazırlanıyor.Çakmak yuvasına yerleştirdiğinizde harici olarak takıldığı belli olmayan küçük aparat iPhone,iPod gibi USB üzerinden şarj imkanı tanıyan tüm mobil cihazları destekliyor.
read more